KKTC bağımsız devlettir, vazgeçilemez
Türkiye'de hayati öneme haiz birçok konu gündem dışında tutulmakta, üstü örtülerek gözden kaçırılmaktadır. Bunların en önemlilerinden biri de Kıbrıs konusudur.
Ortak devlet değil, Rum devleti
20 Temmuz'da Kıbrıs Barış Harekâtı'nın 42. yıldönümünü, yavru vatanla birlikte kutlayacağız.
Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için yarım asırdır müzakereler yapılmaktadır. Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle bugüne kadar anlaşma sağlanamamıştır. Esasen "Kıbrıs Sorunu" diye bir konunun Türk tarafınca dile getirilmesine ihtiyaç yoktur. Kıbrıs Cumhuriyeti fiilen 1963'te meşruiyetini kaybetmiştir. Mesele, 1974'te Barış Harekâtı'yla çözüme ulaşmış, 1983'te KKTC'nin ilanıyla da sonuçlanmıştır. Adada kalıcı barış ve sükûnet hâkimdir.
1974'ten sonraki görüşmeler, Rumların kaçırdıkları imkânları yeniden kazanması, Batı dünyasının da mevcut durumu hazmedemeyerek onlara destek olması esasına dayanan bir süreçten ibarettir. Rum çözümde samimi değildir. Dünya kamuoyunu etkileyerek Kıbrıs'ın tamamına sahip olmayı beklemektedir.
Türk tarafı ise müzakerelere, görüşmelerden kaçan taraf olmamak için katılmakta, mevcut haklarını muhafaza ederek, olası bir çözüme katkı sağlayabileceğini göstermektedir. Ancak en büyük hatayı, Türkiye yönetiminden, dışarıdan ve içeriden yapılan yanlış ve maksatlı yönlendirmeyle, Annan Planı referandumunda, "Birleşik Kıbrıs" konusuna "evet" diyerek yapmıştır. Şimdiki müzakerelerde Rum tarafı, bu planın üzerinde tavizlerle tam kontrol peşindedir.
Rumlar samimiyetsiz
Müzakerelerin devam ettiği bugünlerde, GKRY'nin Rum ordusuna uzman niteliğinde 3 bin kişi alarak askeri gücünü artırmayı planlaması, çözüm konusunda Rum tarafının samimiyetsizliğini göstermektedir.
Avrupa şampiyonasında THY'ye GKRY'nin uyguladığı reklam ambargosu, hazımsızlığın bir sonucudur. GKRY'de geçen ay meydana gelen orman yangınında, KKTC'nin yardım teklifini, "Rumların Türklere muhtaç olamayacağı" kompleksiyle kabul etmemesi de, müzakerelerdeki güvensizliği ve ortada bir tiyatro oynandığı gerçeğini yansıtmaktadır.
Anastasiadis'in, İstanbul'daki "İnsani Yardım Zirvesi"ndeki yemeğe, barış ve çözümü birlikte gerçekleştireceğini ifade ettiği Akıncı davet edildi diye katılmaması ve bu toplantıda Akıncı'nın, BM Genel Sekreteri'yle görüşmesini "KKTC'nin statüsünün yükseltilmesi" olarak niteleyip, bunun için İstanbul'u terk etmesi gözden kaçırılmamalıdır.
Kıbrıs konusunun çözümünde uluslararası kamuoyunda algı yaratmak için planlanan AB-ABD ortak yapımı filmde, Anastasiadis'in rolünü iyi oynadığı ve yönetmene yöntem konusunda telkinlerde bulunduğu ve Nobel Ödülü alma niyetinde olduğu anlaşılmıştır. Bu konuda KKTC Cumhurbaşkanı'nı da yüreklendirdiği, her iki liderin müzakere sürecini yoğunlaştırmaya karar vermesinde bu düşüncenin de rol oynadığı açığa çıkmıştır.
Katlanılan fedakarlıklar göz ardı edilemez
Müzakerelerin her safhasında Rumlar, Türkleri yok saymakta, Kıbrıs'ta tam hâkimiyeti sağlamaya çalışmaktadır.
İsrail açıklarındaki enerji kaynakları havuç olarak gösterilip, Kıbrıs meselesinde Türk tarafına tavizler verdirilmesi, KKTC'nin bağımsızlıktan vazgeçirilerek konunun oldubittiye getirilmesi hedeflenmektedir.
Türkiye ve KKTC yönetiminin sürekli "Birleşik Kıbrıs"ı esas alması ve müzakerelerde bunu gözetmesi endişe vermektedir.
KKTC kanla, canla kurulmuş, fedakârlıklarla yaşatılmıştır. Kıbrıs Türkünün kurtuluşu ve KKTC'nin kuruluşu törenlerle kutlanmaktadır. Amaç Birleşik Kıbrıs ise neyi kutluyorsunuz? Kimi kandırıyorsunuz?
Kıbrıs, Ada'daki Türkler için, siyasi haklara sahip, güven içerisinde, hür ve egemen olarak varlıklarını sürdürebilecekleri bir vatandır. Türkiye için de tarihi miras, güvenlik ve güvenirlik, prestij, Doğu Akdeniz'deki etki alanının kısıtlanmasına engel olunması ve millî menfaatlerinin korunması demektir.
Bağımsız KKTC'den vazgeçilemez. Bağımsızlık Atatürk'ün olduğu gibi, bütün Türklerin karakterinde vardır. Unutulmasın!