Kızgın demir, böyle mi soğutulacak?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, seçimde kullandığı ötekileştirici dilin yerine, "Seçim tartışmalarını geride bırakarak, ekonomi ve güvenlik başta olmak üzere asıl gündemimize odaklanmamız şarttır. Dönem, kızgın demiri soğutma, musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir. Ülkenin bekasını ilgilendiren konularda siyasi görüş ayrılıklarımızı bir tarafa koyup 82 milyonla Türkiye ittifakı olarak hareket etmeliyiz." demişti ki Genelkurmay Başkanı, Emniyet Genel Müdürü ve Ankara Emniyet Müdürü'nün de bulunduğu Çubuk'taki şehit cenazesinde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir grubun saldırısına uğradı.

Saldırıdan sonra Kılıçdaroğlu'nun götürüldüğü ev taşlandı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın eve girmesi bile saldırganları durdurmaya yetmedi. Öyle ki Kılıçdaroğlu, evden çıkıp aracına binerken bile polis ve asker saldırganları durdurmaya çalışıyordu.

***

Bu olay, örgütlenmiş ve planlanmış değilse, iktidar kanadının uzun süreden beri CHP'yi terörün sorumlusu olarak göstermesi, nefret dili kullanması ve halkı da bu şekilde yönlendirmesinin sonucudur. Öyle ki bizzat İçişleri Bakanı, "Valilere talimat verdim. Şehit cenazelerinde CHP il başkanlarını protokole dahil etmeyin. Onlar için PKK'lıların cenazelerinde bir kişilik kontenjan vardır" diyebilmiştir.

Saldırının yapıldığı gün Güneş gazetesinin manşetinden Hakkâri'deki dört şehit kastedilerek, "Mutlu musun Ekrem?" ifadesi kullanılabilmiştir.

Oysa PKK ile Oslo'da masaya oturan Kemal Kılıçdaroğlu değildir!

Habur'da çadır mahkemesinde serbest bırakılan teröristlerin Diyarbakır'a kadar araç üstünde zafer kazanmış gibi gitmesine seyirci kalan Kemal Kılıçdaroğlu değildir!

Dolmabahçe'de Abdullah Öcalan'ın yazdığı "ortak vatan" esasına dayalı 10 maddelik metni imzalayan Kemal Kılıçdaroğlu değildir!

Öcalan'ın yazdığı konuşma metninin Diyarbakır mitinginde okunmasını sağlayan da Kemal Kılıçdaroğlu değildir.

Yine, ABD ve İngiltere baskısıyla açılım süreci ilan eden, güvenlik kuvvetlerine operasyon izin vermemek suretiyle, Güneydoğu şehirlerinin etrafına hendekler kazılmasına silah ve terörist yığınağı yapılmasına seyirci kalan da Kemal Kılıçdaroğlu değildir!

Bu şehirlerin terör örgütünün elinden alınması için yüzlerce şehit verilmesine sebep olan da Kemal Kılıçdaroğlu değildir!

Bütün bu süreçlerden sonra, Ankara ve İstanbul'da havaalanları gönderlerine Kürdistan bayrağı çektiren ve bu bayrak önünde resmi görüşme yapan da Kemal Kılıçdaroğlu değildir.

***

Elbette Kemal Kılıçdaroğlu da CHP adına konuşan birçok yetkili de gerek bu süreçle ilgili gerekse Suriye politikası konusundaki tutumları sebebiyle eleştirilebilir ama Türkiye'nin 17 yıldır yaşadığı bütün bu ayrıştırma, milli değerlerden, kurucu felsefeden koparma ve Türkiye'yi İhvancı bir bakışla yönetme sürecinin sorumlusu CHP değil bAKP iktidarıdır.

Durum, CHP'nin eski genel başkanı ve İstiklal Savaşı'nın Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa'nın asker kaçağı olarak suçlanmasına ve Uşak'ta taşlanmasına benziyor!

Diğer taraftan, Tayyip Bey, bir taraftan "Türkiye ittifakı" derken diğer taraftan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi'nin AKP'li üyeleriyle toplantı yapıyor. Toplantının, "topal ördek politikasının nasıl uygulanacağını tespit etmek" için düzenlendiği yorumları yapılıyor.

Kızgın demir böyle mi soğutulacak?

***

Türkiye'deki ayrıştırma sürecinin yanında dünyada da Müslüman-Hıristiyan çatışması körükleniyor. Sri Lanka'da Paskalya sırasına kiliselerin ve otellerin bombalanması, Yeni Zelanda saldırısını düzenleyen istihbarat güçlerinin organizasyonu olabilir.

Türkiye artık Atatürk'ün "Yurtta sulh cihanda sulh" ilkesini esas almalıdır. Bu ilkenin geçerliliği, FETÖ'cüler de kullandı diye sona ermemiştir.

Bu sebeple, Ekrem İmamoğlu'nun Maltepe mitingini bu sözle bitirmesi ve "Hepimiz Türk Milleti'ni oluşturuyoruz" demesi, önümüzdeki sürecin işaret fişeğidir.

Yazarın Diğer Yazıları