Kimin elleri kanlı?
ABD’nin Suriye’ye askeri müdahalesinin oylanmasını öngören metnin Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde görüşülmesi sırasında, Dışişleri Bakanı John Kerry ve Savunma Bakanı Chuck Hagel, hemen arkalarındaki izleyici sıralarından “kanlı eller” ile protesto edildi. İzleyiciler, kırmızıya boyadıkları ellerini Kerry konuşurken yukarıda tuttular...
Arka plandaki kanlı ellerle birlikte Kerry’nin yüzü korkunç görünüyordu. Protestoculara güvenlik güçlerinden herhangi bir müdahale gelmedi.
TBMM’de Ahmet Davutoğlu veya Tayyip Erdoğan, Suriye’ye müdahaleyi savunurken, bir grup gencin izleyici sıralarından kalı ellerini havaya kaldırdığını düşünelim... Hemen gözaltına alındıkları gibi haklarında yıldırım hızıyla dava açılır, uydurma suçlamalarla en az 30 yıl hapisleri istenir...
***
Elleri kanlı olduğu ileri sürülen Kerry, Temsilciler Meclisi’nin Dış İlişkiler Komitesi’nde konuşurken “NATO üyesi Türkiye, operasyonun parçası olmayı önerdi” dedi!
Yani elini daha fazla kana bulamak isteyen başkaları da var.
Tayyip Erdoğan, Suriye’de 100 bin kişinin katledildiğini belirterek, sadece kimyasal silah kullanımının değil, öncelikle bu suçun cezalandırılması gerektiğini söylüyor. Doğru söylüyor! Muhalefet adı altında, Libya’dan, Afganistan’dan, Pakistan’dan, Mısır’dan ve Türkiye’den savaşçı temin etikten sonra “lojistik destek” vererek onları Suriye’ye gönderen; böylece, yakın zamana kadar huzur içinde yaşayan bir ülkeyi kana bulayanlar 100 bin kişinin öldürülmesinden sorumlu değil midir?
Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Aleksandr Lukaşeviç, “Şam yakınlarındaki mini reaktör veya diğer nükleer tesislerin vurulması halinde tüm bölge radyoaktiviteye maruz kalır” diyor.
100 binlerce kişinin daha ölmesine yol açabilecek böyle bir saldırıdan kim sorumlu olur?
Yoksa Amerikan saldırısına verilen gönüllü destek, kendi döktürdüğü kandan karşı tarafı sorumlu tutmak, yani kendi suçunu örtbas etmek için midir?
***
Üstelik, Rusya Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler’e de sunduğu 100 sayfalık raporda, 19 Mart tarihinde Han el Esel’de düzenlenen kimyasal saldırıda kullanılan füzenin, Suriye ordusunun standart mühimmatına değil, ülkenin kuzeyindeki muhalif grup Beşeyr el Nasır Tugayı’nın ürettiği roket güdümlü kılavuzsuz füzelerin tipine ve parametrelerine uyduğunu açıkladı.
İran’da İngilizce yayın yapan Press TV ise kimyasal saldırıda kullanılan silahların Suriye’ye Türkiye’den sokulduğunu iddia etti. Bu arada “eski Meclis üyesi Muhammed Güneş”de Press TV’ye yaptığı açıklamada “Dört ay önce el Kaide ve el Nusra militanlarının kaldıkları evleri arayan Türk güvenlik güçleri, sarin gazı içeren iki kiloluk bir tüp buldu. Suriye’ye zehirli gaz götürmek için sınırlarımızı kullanıyorlar” dedi.
Gerçekten de Adana Emniyet Müdürlüğü’nün, Reyhanlı katliamının ardından başlattığı El Nusra Cephesi’ne yönelik operasyonda iki kilo sarin gazı ele geçirilmişti.
Bu durumda kimin elleri kanlı oluyor?
***
TBMM Başkanı Cemil Çiçek ise gündemdeki bütün olayların hep İslam dünyasında meydana geldiğine dikkat çekerek, “Neden Avrupa’da olmuyor da İslam toplumlarının olduğu yerde oluyor. İslam barış ve esenlik dini ama her yerde tekbir getirerek birbirinin gırtlağına sarılıyorlar. Bunu din mi, Peygamber mi emrediyor? Yoksa dinin uluları mı böyle söylüyor, buna bir kafa yormak lazım” diyor...
Din ve Peygamber, vatan savunmasını emrediyor. Ayrıca Kur’an, Müslümanlar arası savaşta, barışın sağlanmasını emrediyor. “Komşu Müslüman ülkeleri bombalasın diye Haçlı ordularını çağırın, hatta onlarla gönüllü koalisyon kurun” demiyor Sayın Çiçek...