Kılıçdaroğlu’na öğütler
CHP’nin yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önünde çok önemli bir süreç var.
Bir yıl sonra yapılacak genel seçime kadar popülaritesini korumak, umudun adresi olmak, Atatürkçülerin sesi olabilmek, AKP’ye karşı dik ve güçlü durmak ve kendi partisi içinde otoritesini kurabilmek.
Bendeniz yaklaşık iki aylık genel başkanlık yapmış biri olarak bu konuda Kılıçdaroğlu’ndan daha eskiyim!.. Kimilerine tuhaf gelse de, genel başkanlık konusunda kendisinden daha deneyimliyim!
Şimdi bu deneyimleri hem sizle, hem Kılıçdaroğlu’yla ve hem de genç politikacı adayları ile paylaşmak istiyorum.
Yaklaşık bir ay önce genel başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu, bir parti için çok önemli olan İstanbul İl Başkanını bile henüz atayamadı. Yarın MYK’dan karar çıkacakmış.
Kılıçdaroğlu, kurultaydan önce bir gazeteciye “Bana 10 tane delegenin adını say deseniz sayamam... Benim işim halkla” demiş.
***
Sayın Kılıçdaroğlu. Bugün de aynı durumda olduğunuz görülüyor. Bir genel başkan olarak, boşalan il başkanlıklarına kimseden “kamufleli emir” almadan atamayı hemen yapınız. ( “Efendim, MYK filan var” derseniz; kendinizi rahat ve demokrat hissedersiniz ama ipleri MYK’ya -ki ona gizli hükmeden biri mutlaka vardır- ona teslim etmiş olursunuz. Demedi demeyin!)
Ben de sizin gibi söylüyordum.
Diyordum ki, “Atamaları bir an önce yapalım, ben halkla kucaklaşayım. Onlara projelerimizi ve AKP’nin hatalarını anlatalım.”
***
Bakınız, “Yiğit der candan ederler, cömert der maldan ederler” diye bir atasözümüz var.
Teorilere çok kulak asıp etkisinden kurtulamazsanız kaybedersiniz. Unutmayın! “Demokrat der genel bakanlıktan ederler.” Sonra da, “Demokrat ve halk adamı” demezler, kuklaya çevirip, ardınızdan “İki adamı idare edemedi” derler.
Bunu sezip de, “Ben bu işlere enerjimi harcayamam” derseniz, tek yol istifa etmektir. Bir yol daha var ki, onu siz de benim gibi yapmazsınız: Partide diktatör olmak!..
***
Çevrenizdeki insanlar (ve halk) sizi anlayacak diye düşünmeyin. Siz onların anlayacağını yapın.
Yani, “her zaman doğruların doğru sonuç vermeyeceğini” bilin.
***
Sizi hemen her çağıran medyaya can havliyle koştuğunuzu görüyorum.
İçinizde farklı düşünceler olabilir: Kimseyi kırmamak, gitmediğinizi kendinize düşman etmemek, meydanı boş bırakmamak, bilginizi göstermek, parti içi -henüz dışa yansımayan- baskılara karşı güçlü olduğunuzu göstermek ve diğerleri.
Unutmayın ki, çok konuşmak ve ekranda çok görünmek bunları engellemez. Zaten zorunlu olarak yapacağınız pek çok etkinlikle toplum önünde olacaksınız.
Ayrıca “Çok söz yalansız olmaz.” Bir süre sonra ya kendinizi tekrara düşersiniz ya da önceki sözlerinizle çelişkiye.
***
Öncelikle yapacağınız şudur:
Siz parti genel merkezinizden uzaklaştığınızda (ve hatta kimi zaman orada çalışırken bile), arkanızı rahat dönebileceğiniz birkaç kişiyi acilen bulun ve görevlendirin.
Daha tazesiniz, heveslisiniz ve dürüstsünüz. Herkesi de kendiniz gibi değerlendirme zafiyetiniz mutlaka olacaktır.
Kendi yapmadığınızı başkalarından da görmemeyi umarsınız.
Ama, politika ve gücün öyle olmadığını, sırtınızdan hançerlenerek öğrenmek, dönüşü olmayan bir deneyim olabilir. Olmasın!
***
İktidarın halktan geçtiğine inanıyorsunuz. Hepimiz gibi.
Oysa, halkın “söylediği” ama “bilmediği” bir gerçek; parti içindeki güç odaklarıdır.
Bunları aşamazsanız, ki şu ana kadar aşamadığınız görülüyor, halkla kucaklaşan siz değil, gölgeniz olur.
Unutmayın, genellikle nasıl başlarsa öyle biter. Güçlü bitirmek için, güçlü başlayın.
***
Daha çok şey var. Zamanı geldikçe paylaşmaya çalışırım...
Belki bunları size “kapalı kapılar ardında” söylemeliydim, “kırılan kol yen içinde kalmalı” diyenler açısından.
Ama, benim böyle bir üslubum yok ne yazık ki.
Kim bilir belki de, bu uyarıları halk önünde yapmak, “parti içi diktatörlükleri kırmak” için daha çok yarar sağlayabilir.
İyi pazarlar.