Kılıçdaroğlu bunu hak etti!

Öcalan, 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye, “Adil yargılanma ve asılmama” şartı ile CIA tarafından teslim edildi.
Demirel Cumhurbaşkanı, Ecevit Başbakan, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli de Başbakan Yardımcıları idi. Dışişleri Bakanı ise İsmail Cem’di. Öcalan’ı Kenya’dan “Banka içi boşaltmakla meşhur” olmasına rağmen Bankalardan Sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirilen Cavit Çağlar’ın uçağı getirdi.
Ecevit’in, Dışişleri Bakanı yaptığı iş bu İsmail Cem, 6 Aralık 1997 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde bakınız neler demişti:
“Türkiye’de zaman zaman ‘memleketi bölelim, yarısında başka bir memleket oluşsun. Bunun da özgürlüğü olsun’ şeklinde tartışmalar gündeme gelmektedir. Bir liberal, bir solcu ve bir gazeteci olarak bana bu normal gelebilir ve Türkiye’ye hiçbir zarar vermeyeceğini düşünebilirim. Ama bunu siyasete, yaşama geçirmek için belli bir konsensüs lâzımdır. Ve o konsensüs İnşallah terör meselesi bittikten sonra oluşabilecek bir konsensüstür.”
İsmail Cem’in “Memleketi bölelim” taleplerine, “İnşallah o günler gelir” mealinde dua ettiği günler demek ki bugünler.
Açık söylüyorum, bu işin “masa tarafı” bitmiş, Türk “halkının hazırlanma” safhasına geçilmiştir. Bunun böyle olduğuna yemin etsek başımız ağrımaz. Her şey o kadar açık seçik ki, görmemek için kör olmak lâzım.
Türkiye’nin bölünmesi işi masa başında bitmemiş olsaydı Erdoğan, “Bu işe destek veriyorum” diyen CHP’ye ne diye, “Senin desteğine ihtiyacımız yok” desindi ki! Belli ki Eyalet sistemine geçilecek. Belli ki şimdilik bizlerin bilmediği pek çok taviz, silah zoru ile masaya oturtulan Erdoğan ve ekibinden kopartıldı.
Böyle bir durumda kamuoyu desteğinin olabildiğince geniş olması ve siyasi desteğin tabana yayılması gerekmez mi? Gerekir amma AKP bunu istemiyor? PKK’nın partisi BDP’yi de sürece katmıyor. Akıl alır gibi değil. Ayrıca her zaman kendi rahatını temsil ettiği bölücü örgütün taleplerinin önüne koyan Öcalan için de Erdoğan, “Kesinlikle ev hapsi” yok diyor ve Öcalan hiç sesini çıkartmıyor. Kandil’deki Karayılan bile işin dışında tutuluyor. Oysa silah onda, adam, Öcalan dâhil hiçbirinizi tanımıyorum dese, kim ne yapabilir?
Bütün bunlar, yan yana konulduğunda pek çok şeyin karara bağlandığını gösteriyor.
Demek ki Öcalan’ın, Karayılan’ın ve BDP’nin iplerini elinde tutan ve Erdoğan’a istediğini dikte ettirebilen bir güç var ve o güçle Öcalan arasında ne konuşulursa sürecin aktörlerine “evet” demenin dışında bir şans bırakılmamış.
Geriye tabii ki, “Bu işe Türk milleti ne der?” sorusunun cevabı kalıyor. Türk milletinin “Hayır!” deme ihtimali hayli yüksek olduğu için operasyon “kamuoyunu ikna süreci” olarak devam ediyor. CHP, BDP, Karayılan dâhil bütün unsurların desteğine hayır diyen Erdoğan ve kurmayları sürekli, “Biz elimizi taşın altına koyduk, analar ağlamasın, siz de elinizi taşın altına koyun” çağrılarında bulunuyorlar. Kime? Geriye bir tek millet kaldı, tabii ki ona.. Ve millet kabul etsin diye dikkatler “vatanın bütünlüğü ve devletin tekliğine” değil “Öcalan’ın cezaevi şartlarına” yönlendiriliyor; “Öcalan’a asla ev hapsi yok” deniyor.
Yani Öcalan’a ev hapsi yok amma devlet var! Öcalan’ın devleti olduktan sonra ev hapsi olsa ne olur, olmasa ne olur! Bana göre PKK silah bıraksın, Öcalan da Amerika’ya yerleşsin, bu taşı bağrıma basarım amma Öcalan İmralı’da olacak, Türkiye bölünecek! Bu kayayı ben nasıl yutarım, millet nasıl yutar?
Bakalım yutturabilecekler mi? Bu kaya yutulduğunda hiç kuşkunuz olmasın gün gelir Öcalan, Türkiye’den kopartılan o parçanın Cumhurbaşkanı olur!
Olmaz demeyin, olmaz dediğimiz neler oldu neler...
Ha, bir de, Kılıçdaroğlu’na “Bu sürece karışma” diyen Erdoğan, aynı süreci destekleyen Barzani’ye de benzer bir rest çekebilecek mi acaba?
Ve ek olarak!
Sen bunu ve daha fazlasını hak ettin Kılıçdaroğlu.
Tek hak etmediğin şey, Atatürk’ün partisi CHP Genel Başkanlığı...

Yazarın Diğer Yazıları