Kıbrıs'ta Rumlar'ın kışkırtması durmuyor!
KKTC'de bugün toplanacak olan Dünya Basın Konseyleri Birliği Genel Kurulu'na katılmak üzere Lefkoşe'de olmanın "tadı" bir türlü çıkmıyor.
Hatta, gelişmeler insanı hem üzüyor hem de tedirgin ediyor.
Stratejik önemini, konumunu neredeyse "yediden yetmişe" bütün Türklerin yıllardan beri kavradığı ancak "fiilî" bir şekilde dile getiremediği Kıbrıs'ın tamamen Rumlara "teslim girişimleri" ne yazık ki, sürüyor.
En önemlisi, KKTC'nin yok edilerek, adanın Rum egemenliğine geçmesi ve Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de güvenliği ve haklarının kuşatılması temelinin adımları atılıyor.
Gazeteci olarak, fiilen katıldığımız 2. Barış Harekatı'ndan beri, Kıbrıs sorunuyla çok yakından ilgilenmemizin ve belki de yüzlerce "uyarı" yazımıza rağmen, bu millî davamıza tam anlamıyla destek verilmediğine tanık olmamız esef ve üzüntü veriyor.
Gelişmelerin acı tarafı; gelen felaketten bihaber Türk halkının çoğunluğunun yanı sıra sivil toplum kuruluşları ve medya susuyor.
Ne var ki, Kıbrıs Türk'ü vatanında "azınlık" durumuna düşürülmek isteniyor.
Kıbrıs'taki kaybı, Suriye Kuzeyindeki oluşumun da eklenerek sözde "Büyük Kürdistan" yaratma hayaliyle birlikte değerlendirmek gerekiyor.
Aslında 6-7 sene kadar önce, Türk Deniz Kuvvetleri'ne yapılan operasyonlar ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sızma gayretleri Kıbrıs'ın düşürüldüğü bugünkü durumunu açıkça ortaya koyuyor.
Bu arada, kâh gizli kâh açık yürütülen görüşmelerin halkı yine aldatma operasyonuna dönüşme ihtimali akıllara geliyor.
Öte yandan, temelleri çürük sadece güçsüz toplumların ezilmesini sağlayacak bir federasyonun kurulmak istenmesi ihtimali kaygıları daha da artırıyor.
"Hiçbir yerde görülmemiş, sadece güçsüz toplumların ezilmesi sonucu doğuracak bir federasyon kurulmak isteniyor olması beraberinde bir çok bölgesel hatta küresel sorunlar getireceği de şimdiden hesaplanıyor." şeklindeki görüşlerimiz yeniden öne çıkıyor.
Oysa Rum hep aynı Rum
Kıbrıs'ta aralıklarla sürdürülen siyasi görüşmeler adanın gün geçtikçe ve adım adım yitirildiğinin ağırlığını hissettiriyor.
Rumların hiçbir şekilde adada, Türk tarafını istemedikleri hele ayrı bir hükümranlıktan bahsedilmesinden bile "tedirgin" oldukları nedense bir türlü fark edilmiyor.
Rumlar, yıllardan beri aynı görüşü, aynı tavrı ve aynı planı, çeşitli kılıflar altında savunuyor.
En büyük hedefleri ise, anlaşmalara dayalı haklarını kullanarak, Türk halkını soykırımdan koruyan Türk Ordusu'nun adadan ayrılmasını sağlama olduğu da biliniyor.
Buna rağmen, zaman zaman Ankara bile Rumların provokasyonlarını yutuyor. Ne yazık ki, uluslararası güçlerin de daima desteğini arkalarında bulan Rumlar, işi santim santim götürüyor.
Nitekim Rum lideri Nikos Anastasiadis, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitlikten kaynaklanan etkin katılım hakkının olacağı bir federasyona karşı olduğunu açıklama cüretini gösteriyor.
Rum lider "azınlığın çoğunluğa hükmettiği bir yapının işler olması mümkün değil" şeklinde hezeyanda bulunuyor.
Anastasiadis, Türklerin siyasi eşitliğinden kaynaklanan karar alma mekanizmalarına etkin katılım hakkına karşı olduğunu açıklamaktan bile kendini alamıyor.
Öyle anlaşılıyor ki; Anastasiadis mevcut statükonun değişmesini istemiyor.
Ancak, her türlü engellemeye rağmen KKTC yıllardan beri dimdik ayakta duruyor.
Özellikle, turizm ve eğitim sahalarında, Güney Kıbrıs'ı fersah fersah geçen KKTC'nin potansiyeli sanıldığından da, daha parlak gözüküyor.
Kuzey Kıbrıs, bir turizm merkezi olma yolunda cesur ve parlak adımlar atıyor.
Girne, Gazi Magosa ve Lefkoşa'da bulunan otellerin yanı sıra, adaya yeni alışveriş merkezi, yat limanları, arıtma tesisleri inşa ediliyor.
Böylece Kuzey Kıbrıs'ın Orta Doğu'nun bir kültür, dinlenme, eğlenme ve alışveriş merkezi olma vasfını da elde edeceği belirtiliyor.
Fakat, bütün iyi niyet çabalarına rağmen, "Haçlı kuşatması" şehitlerimizin kanı ile gazilerimizin kahramanlığı ile yoğurulan topraklarımızı elimizden kapma zihniyetini yıllardır güdüyor.
Rumların bütün hukuk kurallarını çiğneyerek Kıbrıs'ta Türklere karşı giriştikleri eylemlere rağmen KKTC 15 Kasım'da 35. kuruluş yıldönümünü kutluyor.