Kıbrıs politikamızı bozma girişimleri
Kıbrıs konusunda Türkiye ve KKTC'nin ortak politikası, Adada iki ayrı eşit, bağımsız ve egemen devlet olduğu ve KKTC'nin uluslararası ortamda tanınmasıdır. Bu politika özellikle Türk Dünyasında da benimsenmiş ve KKTC, Türk Devletleri Teşkilatına (TDT) resmen gözlemci üye olarak kabul edilmiştir. Türk tarafının bu politikanın uygulanmasındaki kararlılığı, başta Rum-Yunan ikilisi olmak üzere, AB ve BM'yi rahatsız etmiş ve bu gelişmeler onları, gelinen durumu bozmak için sinsice girişimlerde bulunmaya sevk etmiştir.
Deprem diplomasisiyle yaklaşım
Deprem sonrası Yunan üst düzey yöneticilerinden dostluk ve yumuşama mesajları gelmiştir. Bunun amacı Yunanistan'ın; Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'taki uluslararası hukuk dışı girişimlerine Türkiye'nin karşı koymasını önlemeye yönelik olduğu açıktır. Bunu, Yunan dışişleri bakanının, Türkiye'nin kendilerine karşı olan davranışlarını beklenmedik bir şekilde değiştirdiğini örnekleriyle açıklamasından anlamak mümkündür.
Yunanistan'ın, bu yumuşamadan Kıbrıs için beklentisi, Türk tarafının federasyonu kabullenip, KKTC'yi tasfiye etmesi ve askerini de geri çekmesidir.
KKTC'nin tanınması önlenmeye çalışılıyor
Türk tarafının KKTC'nin tanınmasında uluslararası platformda mesafe alması, Rum-Yunan ikilisini harekete geçirmiş, Batı'yı da devreye sokarak tanınmayı önleyip, yeniden federasyon için bir girişimde bulunmaya sevk etmiştir. BM, AB, ABD ve İngiltere, federasyon konusunu yeniden gündeme sokmak amacıyla müzakerelerin Montana'da kaldığı yerden devam etmesi için seferber olmuştur.
BM Barış Gücü Misyon Şefi Stewart ve Rum lider Hristodulidis, KKTC Cumhurbaşkanı'yla müzakerelerin başlamasına ilişkin görüşmeler yapmıştır.
Stewart ve Hristodulidis, görüşmelerde, Türkiye'nin AB'yle ilişkilerini güçlendirilmesinin, müzakerelerin yeniden başlamasında kilidi açabileceğini söyleyerek, Türkiye'nin AB'yle ilişkilerini ileriye götürmek için Kıbrıs'ta müzakerelerin başlaması gerektiğini anlatmaya çalışmışlardır.
Cumhurbaşkanı Tatar da bu yaklaşım karşısında, yeni politikanın çeşitli platformlarda KKTC ve T.C. büyükelçileri tarafından anlatıldığını, bunun bir egemenlik meselesi olduğunu, varlıklarını, barışı, huzuru ve güvenliği devam ettirebilmek için mutlaka iki eşit tarafın yan yana ve sürdürülebilir bir antlaşmaya gitmesi gerektiğini, bunun için de egemen eşitlik ve eşit ulusal statünün esas olduğunu ifade etmiştir. KKTC'nin egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü tanınmadan, resmi müzakere sürecine girmenin söz konusu olmadığını açıklamıştır. Kıbrıs konusunda iki yıl önce Cenevre'de ortaya koydukları noktada olduklarını da dile getirmiştir.
Buradaki "resmî müzakere" ifadesinin karşı tarafı beklenti içine sokacağına dikkat edilmesi gerekir. BM ve Rum tarafına ve destekçilerine verilecek en iyi cevap, KKTC'nin tanınması sürecini hızlandırmak ve müzakere konusuna da hiç değinmemek olacaktır.
AB boş durmuyor
Avrupa Birliği 17 Mayıs 2023'de Lefkoşe'de "Avrupa Birliği, Kıbrıslı Türkler ve Gelecek" konulu bir konferans düzenlemiştir. Konferansta AP Milletvekili Kızılyürek, AKEL Genel Sekreteri Stefannou ve KKTC İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat konuşmalar yapmış, Avrupa Komisyonu Yapısal Genel Direktörü Nava'nın hazırladığı video mesaj paylaşılmış, müteakiben Panel çalışmaları gerçekleştirilmiştir.
Katılımcıların kimliklerinden, CTP ve Talat'ın da geçmişteki icraatları, yaklaşımları ve bilinen düşüncelerinden anlaşılacağı üzere, toplantıdan elde edilmesi gereken sonucun, Türkiye'nin müzakerelere Montana'da bırakılan yerden yeniden başlamasını sağlamak olduğu açıktır. Amacın, AB havucunu göstererek Türkiye'yi ve KKTC'yi, egemen ve eşit iki ayrı bağımsız devlet politikasından vazgeçirtip, federasyon görüşmeleri yapmasına yanaştırmak olduğu bilinmelidir.
***
Türk tarafının politikası net ve açıktır. İçeriden ve dışarıdan bundan vazgeçirmek için girişimler olacaktır. Bu duruma gelinceye kadar içeride ve dışarıda çok mücadele verilmiş, sonunda doğru olanda karar kılınmıştır.
Kıbrıs; Ada'daki Türkler için, güven içerisinde, hür ve egemen olarak varlıklarını devam ettirebilecekleri bir vatana sahip olunması, Türkiye için de ulusal güvenliğinin tehdit edilmesine ve Doğu Akdeniz'deki etki alanının kısıtlanmasına engel olunması ve millî menfaatlerinin korunması konusudur.
Kıbrıs konusu; Türkiye ve KKTC için millî ve bugüne kadar birlikte verilen mücadeleyle, bağımsız, egemen iki devletli çözüme kadar getirilen mukaddes bir davadır. Türkiye için tarihî miras, güvenlik ve güvenirlik meselesidir. 1974'te çözülmüş, 1983'de bitmiştir. Müzakerelere geri dönüş intihardır. Türk tarafı için "Kıbrıs sorunu" yoktur. Benimsenen politika Türk tarafınca kararlılıkla sürdürülmelidir.