Kenetlenmeyi, "zor günler"de mi hatırladınız?
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, "ABD'nin ekonomimize bilinçli saldırılarına karşı mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde bazı ürünlerin ithalatında vergi oranları artırılmıştır" bilgisini verdikten sonra "Zor günlerde liderinin etrafında kenetlenen milletimiz, kural tanımaz tavırlara ve haksızlıklara karşı dünyayı cesaretlendirmiştir" dedi.
Türkiye'nin yaşadığı sorunun asıl sebebi, bu sözlerde saklı. Milletin zor günlerde liderinin etrafında kenetlendiğinden bahsediliyor. İyi de sıcak paranın bol olduğu rahat günlerde kenetlenme ihtiyacı yok muydu? O zamanlar "liderimiz", kurucu liderlerimizden "iki ayyaş" diye söz ediyor, "camileri ahır yaptılar" diyor, asgari müşterekleri tanımıyor, "Türk demeyelim, Türkiyeli diyelim, milleti İbrahim diyelim" propagandası yapıyordu. Zor günlerde ise "Büyük Türk Milleti"ne sığınıyor! Üstelik bunu yaparken de yine muhalefeti suçluyor. Ekibi de Atatürk lafzını bütün resmi belgelerden çıkarmaya devam ediyor!
***
Oysa rahat zamanlarda bütün milletin başbakanı veya bütün milletin Cumhurbaşkanı olduğu kabulüyle hareket etmiş olsaydı, zor günler de yaşanmazdı. Çünkü bütün milletin lideri olmak için bütün milletin hukukunu korumak gerekir. Bu da bütün kurum ve kurallarıyla hukuk devletini hayata geçirmekle sağlanır.
Hukuk devletinde ise sıcak parayı betona yatırmanıza, çarçur etmenize izin vermezlerdi.
Hukuk devletinde, ABD ile birlikte hareket ederek Suriye'nin iç işlerine müdahale etmenize, çeşitli grupları eğitip donatmanıza izin vermezlerdi.
Hukuk devletinde, FETÖ'yü devlete hâkim kılmanıza izin vermezlerdi.
Hukuk devletinde, devleti kuran millet iradesini hiçe sayarak, etnik amaçlı bir açılım politikası uygulamanıza izin vermezlerdi.
Böylece zor günler de yaşanmaz, kenetlenme ihtiyacı da doğmazdı. Siz hukukun üstünlüğüne kenetlenseydiniz, partizanlık yapmasaydınız, devleti ideolojik olarak dönüştürmeye kalkışmasaydınız ve kuruluş ilkelerine de bağlı kalsaydınız zaten ekonomide de dış politikada da sıkıntıya düşmezdiniz.
Şimdi, zor günlerde millet, sizin arkanızda durmuyor; devletin arkasında duruyor. Çünkü devletin çözülmesi demek, milletin çözülmesi demektir. Devleti ayakta tutmanın tek formülü, milletin hukukunu korumaktır.
Tabii muhalefetin görevi de ABD ve AB'ye "Ben dayatmalarınızın gereğini daha iyi yaparım" mesajı vermek değildir. Veya muhalefetin görevi, "Ben seçilmezsem Dolar 10 lira olur" dediğinizi hatırlattı diye yazar Nihat Genç'e saldırmak değildir.
***
Şimdi Türkiye, ABD'nin Büyük Orta Doğu Projesi'nin en önemli ayağı olan Fırat-Dicle havzasını ele geçirme planlarına karşı direniyor. Direnmek zorundadır. Üstelik kendi Cumhurbaşkanı, söz konusu projenin eş başkanlığını üstlenmiş olduğu halde!
Defalarca uyardık! Özetle dedik ki, "Yol yakınken bu yanlış tutumlardan vazgeçin. Liderlik kabiliyetiniz var ki bu kadar insanı peşinize taktınız ama bu yetmiyor! Önemli olan seçtiğiniz yoldur! Gelin, cumhuriyetin kuruluş felsefesine dönün. Bu çizgide hareket eder de aynı zamanda milli ve dini idealleri de hayata geçirmeye çalışırsanız, size kimse dokunamaz!"
Fakat iktidara yürürken meşruiyeti ABD ve AB desteğinde aradınız... Devletin temel niteliklerini de onların yardımı ile değiştirebileceğini zannettiniz. Kadrolarınız, "Ankara'nın şerrinden Brüksel'in şefaatine sığınıyoruz" dedi. Sonuçta Ergenekon ve Balyoz operasyonları da FETÖ eliyle girişilmiş bir Amerikan saldırısı idi. Darbe girişimi de öyle, ekonomik saldırı da. Fakat bütün bunlara sebep olan, ilk düğmenin yanlış iliklenmesi değil midir? İlk düğme milletin hukukudur, egemenlik hakkıdır. Milletin adını bile tanımayan bir siyasi kadronun yapacağı iş, devletin başını belaya sokmaktır.
Şimdi, millet kerhen destek veriyor ama şu anda başka bir siyasi seçenek göremediği için!