Kendi mülkünde kiracı devlet!
Hükümet bir kanun hükmünde kararnameyle tartışmalı gayrimenkulleri azınlık vakıflarına teslim etme kararı verdi. Ardından Avrupa Birliği ile ilişkilerden sorumlu bakan Egemen Bağış, Hürriyet’ten Zeynep Gürcanlı’nın sorusu üzerine, Ortaköy’de bakanlığın kullandığı binayı, Patrikhane’ye iade ederek, kira ödemek kaydıyla burada faaliyete devam edebileceklerini açıkladı.
Bağış, “AB Bakanlığı’nın İstanbul ofisine ilişkin anlaşmazlığın kökeni şöyle; O mülk, belediye tarafından kamulaştırılmış. İstimlâk bedeli de ilgili vakfa ödenmiş. Ancak bedel konusunda anlaşmazlık çıkmış. İş de mahkemeye gitmiş. Şu anda dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde. Çıkacak karara göre, ya binayı boşaltırız ya da eğer AİHM mülkü eski sahibine iade ederse ve kiraya vermek istemeleri halinde, onlara memnuniyetle kira öderiz” dedi.
Azınlık vakfı, “Bu mülk benim” diyecek, AİHM bu iddiayı kabul edecek ve siz kendi mülkünüzde, kendi vatanınızda kiracı durumuna düşeceksiniz.. İşte AKP’nin Türkiye’yi getirdiği yer budur..
***
Türk Hukuk Enstitüsü’nün tespitlerine göre, bu yolu, 3 Kasım 2002 seçimleri için karar verildikten sonra, Avrupa Birliği’ne yaranabilmek için, TBMM’nin tam tatile gireceği sırada, alelacele gündeme alınarak jet hızı ile çıkarılan “4771 sayılı Avrupa Birliği’ne uyum yasaları” açmıştı. 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun birinci maddesine eklenen son fıkra ve ayrıca ilave edilen 3 no.lu ek madde ile azınlık vakıflarına yeni kapitülasyonlar tanınmıştı:
* Dönemin Devlet Bakanı Nejat Arseven, değişikliğin, Meclis’te kabulü sırasında yaptığı konuşmada, “Bu düzenlemenin kendi teklifleri olmadığını, Dışişleri Bakanlığı’na Patrikhaneler tarafından gönderilen 4 Eylül 2000 tarihli bir yazı ile cemaat vakıflarında gerekli düzenleme yapılmadığı takdirde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruda bulunulacağı tehdidi aldıkları için bu değişikliğin zorunlu hale geldiğini” ifade etmişti..
* Medeni Kanun’da mütegayyip eşhas olarak bahsedilen kimselerin taşınmaz malları belli süre geçtikten sonra Hazine’ye intikal etmektedir. Ayrıca tapu kaydı bulunmayan ve sahipleri belli olmayan taşınmaz malların mahkemece alınmış tescil kararı olmadan cemaatler adına intikal ettirilmesi hukuken mümkün
değildir.
* Bu sebeple, Patrikhaneye veya kilise adına kiraya verilmiş tescilli olmayan veya mülkiyeti belirleyen kesin delil ve belgelerden mahrum bir vasiyetname ile kiliseye usulen vakfedilmiş taşınmaz malların cemaat vakfı olarak kabul ve tecil edilmeleri kesinlikle mümkün değildir.
* 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun birinci maddesine eklenen ve iki paragraftan oluşan son fıkrada; cemaatlerden söz edilerek, bunların vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın, kendilerinin dini, sosyal, kültürel ve eğitsel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak maksadı ile taşınmaz mal edinebilecekleri ve tasarrufta bulunabilecekleri esası kabul edilmişti.
* Ayrıca bu fıkranın ikinci bölümünde yer verildiği şekilde, mevcut taşınmazların, cemaate aidiyetini gösteren vergi kaydı, kira sözleşmesi, vasiyetname vs. belgeler ile ispatlanması ve değişiklik yasasının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren azami altı ay içinde başvurulması halinde cemaat vakfı üzerine tescil edilebileceği ve daha ileri gidilerek bunların tapuda kaydı bulunmasa bile usulen vasiyet edilen taşınmaz malların da aynı şekilde tescil edilebileceği esası kabul edilmişti..
* Atatürk döneminde, cemaat vakıflarının 1936 yılında Hükümete vermiş olduğu vakfiyelerin beyannamelerine, tapu sicilinde yer almayan bazı taşınmazları yazarak kendilerine mal etmek istemeleri asla kabul görmemiş, daha sonra bu konuda başvurdukları yargı yolunda aleyhlerine verilen kararlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan geçerek kesinleşmişti. Yargıtay’ın 1970’teki genel kurul kararında 1936 beyannamelerinin vakfiye olarak kabul ve tescil edilemeyeceği açıkça belirlenmişti. Bu duruma rağmen halen İstanbul ve Beyoğlu mahkemelerinde açılmış olan binlerce tescil davası senelerden beri devam etmekteydi..
***
İşte bugün, AKP hükümeti, Atatürk döneminde karara bağlanan ve 1975’te Yargıtay Genel Kurulu kararı ile kesinleşen hükümleri yok sayarak, tapuya tescili olmayan gayrimenkulleri, azınlıklara teslim etmiştir. Şimdi de devletin o binalardan birinde kiracı olacağını ilan ediyorlar.
Büyük başarı, değil mi?