Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Turgay BEŞYILDIZ
Turgay BEŞYILDIZ

Kavanoz Temel. Turgay Beşyıldız yazdı

Trabzon’da, genelde birbirine çok yakın olan Cumhuriyet İlkokulu, Kaledibi İlkokulu, 24 Şubat İlkokulu, Cumhuriyet Ortaokulu, Sanat Okulu, Ticaret Lisesi ve Trabzon Lisesi’nin önleri ya da okulların demir çubuklu aralıklı büyük dış kapılarının ardı sabit noktalarıydı. Şimdi yerleri park, bahçe olan Trabzon Şehir Stadyumu’nun (Avni Aker), 19 Mayıs Spor Salonu’nun ve Yavuz Selim Sahası’nın önü, Temel ‘in her gün devamlı uğrak yerleriydi.
O engelli haliyle, her iki kolunda simit karnali ve içine yerleştirdiği sıcak gevrek simitlerini satardı. Her gün yoğunluktan, fırına bir kez daha döner, iki hatta üç karnali doldurur, her iki koluna takar onlardaki simitleri de satardı. O yıllarda Trabzon simidi, şimdiki gibi öyle her köşe başında kolay kolay da bulunmaz, satılmazdı.
-----------------------
Genelde 1945 ile 1982 yılları arasında, simitçi ‘’Kavanoz Temel’’ ya da ‘’Got Temel’’ adıyla da, Trabzon kent merkezinde, neredeyse her esnafın, herkesin ve her öğrencinin tanıdığı ve sevdiği bir isimdi.
Trabzon’un Faroz Mahallesi’nde küçük bir evde dünyaya gelmişti.
Mahalle arasında toprak, çamur zeminli sokaklarda koştururken, kapı önünde sohbet için oturan Farozlu kadınlar Temel’i görünce, ‘’ Tü, tüü, tüüh…‘’ diye ona doğru hafiften tükürür gibi yapar, birbirlerine ‘’ Gı habu ne gada güzel uşak hee… Allah nazarlardan saklasın, maşallah, sübhanallah…’’derlerdi.
Küçük Temel, o yaşlarda çok güzel bir çocukmuş ve çevredekilerin kulaktan kulağa demesiyle de çok nazar alırmış. Ayrıca sesi de çok güzelmiş. Komşu evlerdeki hafızlardan aldığı kuran derslerine, okuduğu surelerdeki sesinin naifliği ve güzelliği bile konuşulurdu.
Temel Erdem, nam-ı diğer Kavanoz Temel, Trabzon’un Faroz Mahallesi’nde 1927 yılında dünyaya gelir.
Fatih Sultan Mehmet’in 1461‘deki Trabzon Fethinde, Mahmut Paşa’nın ele geçirdiği Trabzon’un Akçakale, eski adıyla Haldandoz Köyü’nde, çocuk yaşta akranlarıyla koştururken, yetişkin bir yakını Temel’i sevdiği için omuzlarına alır, köy yerinde koşturmaya başlar. Günlerden güzel güneşli bir gündür. İlkokul yaşlarında yeni girmiş küçük Temel’i istemeden kaza ile düşürünce, Temel kafasını sert büyükçe bir taşa vurur. İşte hayatındaki filmin koptuğu ve bir anda ortalığı karanlığın bastığı an, o andır.
O zamanlar çoğu Anadolu kentinde olduğu gibi, Trabzon’da hastane şartlarını ve doktor sayısını sanırım tahmin ediyorsunuzdur. Tıp, duruma o günkü ortamda bir çare bulamaz ve Temel’in kafa yapısında, yani başında her geçen hafta büyüme olur. Kafatası yapısı tıbbi anlamda brakisefali bir hal alır.
Artık başı gövdesinde oldukça orantısız büyümüştür. O arada kaza ile ilgili yine geçirdiği çocuk felci nedeniyle de bir bacağı da sakat kalır. Sakat kalan sağ bacağı dize kadar içeri, dizden altı dışarı basabilen bir şekil alır.
Gel zaman git zaman büyüyen Temel, okul hayatını erken bırakmak zorunda kalır. Engelli kalınca okuyamaz. Artık sokakta zor ve yavaş yürüyebilmektedir. Bir yandan da başının oldukça büyük oluşu vücuduna üstten aşağıya doğru baskı yapar ve ağırlık verir.
Genç yaşta zaman zaman mahalle arkadaşları ‘’Got kafa’’, ‘’ Kavanoz’’ diyerek ona takılır ve Temel Erdem’in lakabı, kalır sonunda ‘’Kavanoz Temel’’
*

whatsapp-image-2024-05-09-at-18-21-09.jpeg

Artık yaşı 30’u devirmiştir. O zamana kadar hiçbir yerde haliyle çalışamaz ama bu onu, için için yer ve rahatsız eder. Çalışkandır aynı zamanda üretkendir. Bir gün kararını verir. Bir şeyler yaparak, aile ekonomisine katkıda bulunmak ister. Yapabileceği en kolay işi seçer. Simit satmak.
Moloz Mevki’inde şu anda Trabzon İtfaiye’sinin olduğu yer deniz idi. Orada denize doğru taş bir iskele vardı. Hiç unutmam bende ortaokul yıllarımda o iskelede birkaç kez izmarit ve istavrit tutmuşumdur. Zamanla doldurulan ve toprak altında kalan o iskelenin yanında fındık fabrikası vardı. İnsanlar oradan kırılan ve içi satılan fındıkların kabuklarını da çuvallanmış bir şekilde para ile alır, kış mevsiminde evlerinde sobada yakıp kullanırlardı. Fabrikanın yanında birde fırın vardı, taş fırın. Ekmeğin yanı sıra simit yapan nadir fırınlardan biriydi.
Önceki fırınları nereydi bilmiyorum ama 1960 yıllarının başından beri Temel, buradan sabah erken saatlerde karnalini simitle doldurup, bu civarda halk arasında ‘Garnal’ dediğimiz karnali koluna takar ve oradan yukarıya doğru önce Sotka Mahallesi tarafına doğru piyasaya çıkardı. Engelli olduğu için akşama kadar yavaş yavaş yürürdü.
Özellikle o civardaki tüm okul önlerine ve kahvehanelere uğrar, simitlerini erken saatlerde bitirirdi. Tekrar yine fırına dönüp garnala simitleri doldurmak, gitmek-gelmek böyle baktı ki yorucu oluyor, ilerleyen haftalarda satışta artınca, artık tek değil çift garnal taşımaya başlar. 1960 ile 1980 yılları arasında Trabzon’da öğrenci olmuş hemen hemen herkes Got Temel’i tanımaya başlar artık. Mahallesinden çıkmış, kentin içerilerine doğru girmeye başlamıştır. Trabzon içi kalaylı kazan, Temel ise kepçe!
Sabah namazından, akşam ezanına kadar önce okul önlerini, sonra sanayi bölgesini, balıkçı barınaklarını, tüm amatör futbol maçlarının oynandığı Yavuz Selim Sahası’nı, salon müsabakalarının yapıldığı 19 Mayıs Spor Salonu’nu, o hafta profesyonel lig maçı varsa Trabzon Şehir Stadyumu’nu (Avni Aker) ve kahvehaneleri dolaşarak, simitlerini satardı. Hele de karnı acıkanların, Temel’i uzaktan yavaş yavaş yürüyerek kendilerine doğru geldiğini görünce, gözleri ışıldardı. Sadece etrafının duyacağı kadar bir sesle, kimseleri rahatsız etmeden ‘’Taze sıcak simit varrr…’’ diye seslenirdi.
Okullarda o dönemler eğitim ve öğretim iki bölümdü. Sabahçılar ve öğleciler…
Okul genelde karanlıkta son zil sesi ile dağılırken ya da öğleciler okula sabah veya öğlen saatlerinde girerken, özellikle çok acıkan bizlerin gözleri hep Temel’i arardı. Eve gidene kadar en azından açlığımızı biraz olsun dindirebilmek için, birer simit alıp atıştırabilsek diye. Zaten çoğumuzun cebinde zaten bir ya da iki simit parası olurdu.
O yaşlarda biz yaşça ondan çok küçüktük. Temel amcayı görünce simitleri görmüş
kadar sevinirdik. Hele de simitler sıcaksa yok böyle bir tat. Simit alan yanında parası olmayan arkadaşına bir parça koparır verirdi. O an bir simidi bölüşmek, hayatı bölüşmek gibiydi!

whatsapp-image-2024-05-09-at-18-21-10.jpeg

*
O yıllarda Trabzon’da lakabı olmayan insan yoktu nerdeyse, başı büyük olduğu için önce Got Temel, sonrasında Kavanoz Temel olan Temel Erdem, yeri gelince inat, yeri gelince de duygusaldı.
Yorulup da bi nefes almak isteyince veya dışarıda hava şartları çok soğuk, kar ve yağmurdan elverişli değilse; simit garnallarını Faroz’daki kahvehanelerden genelde motorcu Adnan’ın Kıraathane’sinin girişindeki masanın üstüne bırakır, o çay ocağına yakın bi köşeye çöker ve çayını içerdi. İsteyen garnaldan simidi seçer alır, parasını gelir Temel’e verirdi. Bilerek ya da olmadığı için vermeyene de sesini çıkarmazdı, görmezden gelirdi. Bilirdi ki mahallesinin insanıdır… Zor şartlarda kazanmasına rağmen eli açıktı.
Ona zaman zaman kendi mahallesinde, sevdiklerinden takılırlardı ama karşısındaki kırılmasın diye laflarını seçerek, en son söylerdi.
Kavanoz Temel’in yeğenlerinden, 63 yaşındaki Golloş Rasim yani Ahmet Rasim Sekreter anlatıyor: ‘’Temel Dayım, kendisiyle sohbet edilmesini ve gezmeyi çok severdi. Hafta sonları geldiğinde kız kardeşleri, ablası yani annem Mevlüde, Temel Dayımızı da yanına alır. ‘Haydi millet köye, Haldandoz’a’ derdi. Hep beraber köye giderdik, hem gezmeye hem akraba ziyaretine. O yıllarda fırın ekmeği köylerde yok. Gitmeden Moloz’da Rüştü’nün fırınından ekmekleri alır, düşerdik yollara ver elini Haldandoz… Temel dayımın orada geçirdiği hafta sonu var ya, onun mutluluğu olurdu. Sakat ayağı simit sattığı günlerde çok yürümüş ise ağrı yapardı. Doktora gidelim derdiler, romatizmadır geçer derdi. Onun ağrısını o bilirdi, dışarı hissettirmez o an savuştururdu. Boşuna uğraşmayın benim işim Allah’a kaldı derdi. Kendisi haliyle bekardı. Bazı geceler ağrıdan sabaha kadar uyuyamadığını da hatırlarım. ’’
Onunla genelde mahallesinde şakalaşırlardı ama bazen şakanın dozunu kaçıranlar olurdu. Buna rağmen çok kızmaz en fazla ‘’Allah seni bildiği gibi yapsın.’’ diyip peşinden de dayanamaz inceden bir küfür sallardı. Fakat ardından gönlü alındığında her şeyi unutur geçerdi. Numune Hastanesi önünde o yıllarda genelde Chevrolet modellerin olduğu taksi durağı mevcuttu. Durakta, rahmetli taksici Boncuk vardı. Temel, bazen onun arabasının arkasına sırtını verip yaslanıp, güneşlenip dinlenirken, arabasının direksiyonuna çaktırmadan geçen nam-ı diğer Taksici Boncuk, arabayı yavaşça öne kaydırınca, Kavanoz Temel gerisin geri yere düşerdi. Gülüşürdüler, çok takılırdı ona.
Temel’in hümanist yanı fazlaydı. Ailesinin beş çocuğundan biriydi. İlkokul çağlarında kaza geçirince eğitim hayatı orada kaldı! Ama o ara okuma yazmayı öğrenmişti. Dedim ya çok güzel ezbere Kur’an-ı Kerim okurdu, hafızlıkta vardı anlayacağınız. Asiye Hanım ile Ahmet Erdem’in çocuklarından biriydi; Mevlüde, Ömer, Seniha ve Fatma kardeşleriydi. Fatma Hanım hariç, hepsi rahmetli oldu. Babası Ahmet Erdem, Batum toprakları Osmanlıya ait iken orada yaşıyordu. Bir küçük çiftliği vardı. İlk olan Gürcü eşi ve iki çocuğu onunla Türkiye’ye gelmeyince, kendisi balıkçı tekneleriyle birkaç gün de Trabzon’a gelmiş ve geliş o geliş, Trabzon’da kalmış ve yeniden evlenmiş ve Faroz’a yerleşmişti. Bilindiği gibi ‘93 Harbi’ diye bilinen, yani 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası, karşılıklı göçler yaşanmıştı.
Rus topraklarında kalmak istemeyen bir milyona yakın Osmanlı vatandaşı, özellikle Gürcüler, Çerkezler ve Lazlar, sınırlar kapanmadan bu satırların sahibi benimde büyükbabamın da babası gibi, 1878 yılındaki Berlin Anlaşması sonrası, Doğu Karadeniz Bölgesi’ne, Kafkasya’nın değişik yerlerinden gelip yerleşmişlerdi. Kars, Ardahan ve o güzelim harika Batum, Ruslara bırakılmış, sonradan Ardahan ve Kars geri alınmıştı.
Kavanoz Temel, Faroz’da kardeşi Ömer ve eşi ve de çocukları ile beraber kendi de dahil, bahçeli bir evde büyükbabalarının yanında kalırlardı. Sonradan orayı satıp, ilerleyen yıllarda Kavakmeydan Mahallesi’ne taşınmışlardı. Buna rağmen Faroz’a her gün uğramadan geçmezdi. Faroz’dan bir kilometre mesafedeki Kavakmeydan’a yürümesi, ayaklarının rahatsızlığı yüzünden bazen nerdeyse bir saatlik bir zaman alırdı.
Trabzon’un en tanınmış seyyar simitçisi olarak, hayatta iken çok karşılaştığı bir soruya, kendi tabiriyle 2.Dünya Savaşı’ndan önce; ‘Mıh yılından beri simit satarım.’ derdi. Kendisine gelen yardım tekliflerini de gururu yüzünden kibarca geri çevirirdi. Trabzon simidinin tanıtımında da öncü bir birlik gibi olmuştu!
Yıllar geçtikçe koluna taktığı simit garnallarının sayısını üçe çıkaran, mesleğini ölümünden iki gün öncesine kadar sürdüren ve rahatsızlanarak iki gün hasta yatağında yattıktan sonra, yıllarca espri ve neşeyle gülen yüzü, yaşı 56 olmasına rağmen kırışmaya başlamış, 15 Nisan 1983 tarihinde vefat etmişti. Cenazesi oturduğu evin ön bahçesinde, kapının önünde yıkanmıştı.
*
Bahçecik Mezarlığı’na defin edilen Kavanoz Temel ya da Got Temel, Rus edebiyatının ünlü yazar ve filozoflarından Lev Tolstoy’un dediği gibi ‘’Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.’’ felsefesine uyarak, yaşaması gerektiği gibi olmasa da yaşaması gerektiği gibi gönlü hür, hayattan zevk almaya çalışarak yaşadı. Yaşama küsmedi, isyan etmedi. Birileri gibi tüyü bitmemiş yetimin hakkını çalmadı, çırpmadı.
Bana göre Kavanoz Temel’in, Faroz’da kış günleri her evde yanan soba nedeniyle, her bacadan ayrı renk ve ayrı şekilde çıkan ve gökyüzüne doğru süzülen dumanların, her evin acısıyla, tatlısıyla ayrı bir hikayesi olduğunu ve bu hikayelerden birinin de kendisine ait olduğunu bilirdi.
Çocuk yaşta geçirdiği kendi hatası olmayan bir kazanın şansızlığı, sanırım kaderi olarak alnına yazıldı! Buna rağmen yaşamdan ve yaşattıklarından memnun kaldı. Yaşadıkları ve yaşattıklarıyla ne sızlandı, ne vah landı, ne de ağladı. İşi gereği hep yürüyerek, Trabzon’un her geçen gün azalan ve çaktırmadan üstü mermer ve karo taşlarla örtülen ya da yamalı asfalt dökülen bu dar sokaklarının; Arnavut kaldırımlarında çok ayak izlerini ve her gün sabah, akşam gördüğü esnaf ve öğrenci kardeşleriyle de, geride belki de herkesin bilemeyeceği siyah, beyaz anılarını bıraktı!

Yazarın Diğer Yazıları