Karamollaoğlu: "Aşiret bile böyle yönetilmez"
Çağlar Cilara, basın toplantısında Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'na, Hayrettin Karaman'ın, "Islaha, hakkın yerini bulmasına, yanlışın düzeltilmesine… faydası olmadığı halde düşmanın, zalimin, kötü niyetli kimselerin işine yarayacak doğruyu söylemek fazilet değildir..." sözleri hakkında ne düşündüğünü sordu.
Karamollaoğlu, İslâm'da, karı kocanın arasını bulmak gibi, yalan söylemenin mübah sayıldığı çok az durum olduğunu belirttikten sonra, "Ancak şimdi yalan siyasetin temeli oldu. Yalanla birlikte siyaset, iftira, yolsuzluk, kamu malını talan etmek gibi fiillerle anılır oldu. Bunları hoş göremeyiz." diye cevap verdi.
***
Karaman'ın zihniyetine göre "Bir iktidar var ve onun karşısında düşmanlar var, zalimler var, kötü niyetliler var. Dolayısıyla iktidarın yanlışlarını söylersen düşmanların işine yarar."
Türkiye'nin soyulması, hatta tarım arazilerinin, sularının, ormanlarının, yaylalarının bile peşkeş çekilmesi, işte böyle bir mantıkla savunulabiliyor?
Zira vicdan muhasebesi yapmayan insan yoktur. Bu sebeple, karıştıkları veya seyrettikleri soygun düzenini kendi vicdanlarında meşrulaştırmak için önce muhalefeti düşmanlaştırıyorlar, sonra da "düşmanın işine yaramasın" diye doğruları söylememeyi, yani yalanı savunabiliyorlar. Bunun ideolojik olarak sistemleştirilmiş hali de Türkiye'yi Darülharp saymaktır. Türkiye'yi İslam egemenliğinde bir ülke olarak kabul etmeyen, "savaş ülkesi, küfür ülkesi" sayanlar, her türlü hırsızlık, yolsuzluk veya usulsüzlüğü de mübah kabul ediyor.
Peki düşman dedikleri kim? İktidarlarına karşı olan diğer vatandaşlar…
Bu zihniyetle ülke yönetilebilir mi?
Temel Karamollaoğlu, "Partizanlık hiçbir ülkede görülmeyecek ölçüde zirveye çıktı, adalet ve kalkınma kavramları sadece lafta kaldı, emanet ehline verilmiyor" derken ve kutuplaştırmayı ortadan kaldırmak yerine "şahsi husumetlerini devlet işlerine karıştıranlar"la ilgili konuşurken, kendisi hakkında "terörle iltisaklı" diye İçişleri Bakanlığı bünyesinde şerh düşenleri anlatırken "Aşiret bile böyle yönetilmez. İçişleri Bakanı bu konuda özür dilemeli." dedi.
***
İstanbul İl Başkanı Abdullah Sevim ise, "Birkaç gün öncesine kadar bizi kapılarından kovanlar, şimdi 'Biz kardeşiz' diyor. Biz onların günahlarına niye ortak olalım? Biraz dinlensinler, Bizi böyle şeylerle meşgul etmesinler. Madem öyle Binali bey adaylıktan çekilsin. Necdet Bey'e oy versinler" dedi.
Saadet Partisi'nin İstanbul adayı Necdet Gökçınar da Binali Yıldırım-Ekrem İmamoğlu programını kastederek, "Madem benden bu kadar çekiniyorsun, neden 2 kişiyi çağırdığın yere beni çağırmıyorsun." diye konuştu.
***
Karamollaoğlu, dış politikada da iktidarı uyardı ve "Dost bildiğimiz ülkelerden saldırı ihtimali artıyor. Biz, Türkiye'nin savunması için S-400 füzelerinin alınmasını destekliyoruz ama Suriye politikası baştan beri yanlıştır. Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin haklarını korumak gerekiyor. Ege ve Kıbrıs ile ilgili ciddi sorunlar var. Bütün bunlar, Büyük Orta Doğu Projesi çerçevesinde sürdürülüyor, rahmetli Erbakan ömrü boyunca bu tehdidi anlattı. Büyük Orta Doğu Projesi'nin Büyük İsrail Projesi olduğunu gösterdi. Şimdi böyle bir durumda asker sayısını azaltan Yeni Askerlik Yasası'nı çıkarmak, akla ziyandır." dedi.
Temel bey, Binali Yıldırım'ın Milli Gazete'yi ziyaret ederek, 31 Mart seçimleri öncesinde ve sonrasında, AKP yetkilisi olup da ağır sözler söyleyenlerin tutumları sebebiyle Saadet Partisi camiasından özür dilemesini olumlu bir işaret olarak görüyor ve "Erdoğan da üslubunu değiştirmek zorunda. Bugüne kadar belli siyasetlerle oy aldılar ama artık değişmek zorundalar, aksi halde öfke diliyle oylarını artırmaları artık mümkün değildir." diyor ama ben bundan pek emin değilim. Zira, Binali bey, özür dilerken, Tayyip Erdoğan, muhalefeti "azgın azınlık", CHP'yi "faşist" olarak nitelendiriyordu.