Kanaatle adalet olmaz!..
Ömrünü FETÖ ile mücadele ile geçirmiş insanların "FETÖ iddiası ile gözaltına alınışına" tanık oldu bu ülke... Yıllar önce başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere yabancı ülkelerde sözde Türkçe dersi verdiği için yere göğe sığdırılamayan, "üstün hizmet ödülleri" verilirken; "Kolonizatör Türk Dervişleri" gibi kutsi unvanlar verilen ilkokul mezunu bile olmayan "cahil imam" için Türkiye'de belki de ilk defa "Sümüklü vaiz", "Kayıp Kardinal" deyimlerini kullandığım için başıma gelmeyen kalmadı. Özellikle "itibar infazı"na uğratılmam için her türlü pisliği denediler...
Türk Cumhuriyetleri ve Rusya Federasyonu'na bağlı ülke, özerk cumhuriyet ve muhtariyetlerdeki "şer odakları" olan "ajan okulları"nın kapatılması için hazırladığım raporlar eğer yok edilmediyse "Milli Güvenlik Kurulu Arşivleri"nde mevcuttur. FETÖ'nün "siyasi ayağı" ve "cinsel tacizleri" ile ilgili verdiğim bilgiler de "TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu"nda yazılı belge olarak bulunuyor. Büyük umutlarla kurulan o komisyonun başkanı da belli!.. Reşat Petek... Yıllarca FETÖ'nün savunma avukatı gibi tv ekranlarında bizleri infaz etmeye kalkıştığı halde AKP'den milletvekili yapılıp; söz konusu komisyonun başına getirilerek bir nevi gerçeklerin ortaya çıkmaması için görevlendirildi. Komisyonun Başkan Yardımcısı Doç.Dr.Selçuk Özdağ ise bugün AKP iktidarına karşı Ahmet Davutoğlu ile bayrak açanlardan. Selçuk Hoca'yı çok eskiden tanırım. 12 Eylül sonrası Ülkücü kimliği yüzünden yıllarca hapis yatmıştır. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun Genel Başkan Yardımcısı olarak çalışmış ve O'nun vefatından sonra Bülent Arınç referansı ile milletvekili ve AKP'nin Genel Başkan Yardımcılığı'na kadar yükselmiştir. Selçuk Hoca, bugün "aldatıldığını" beyan eden Cumhurbaşkanı, bakanlar, vekiller gibi yıllarca FETÖ'yü "alnı secdeye varan hizmet erbabı" olarak gördü.
Hırant Dink cinayetinden hemen sonra merhum Yazıcıoğlu'nu belgeleriyle ikna edip; FETÖ'nün "Uluslararası ajan" olduğuna dair düşüncelerimden, laiklik ve milliyetçilik konusundaki uyarılarımdan açıkça rahatsız olduğunu dönemin tüm yöneticileri ile beraber Erdoğan'ın "Başdanışmanı" bir dönem BBP Genel Sekreteri ve vefatından sonra Genel Başkanlık yapan Yalçın Topçu dahil herkes bilir. Dahası Selçuk Özdağ da 17-25 Aralık sonrasında "Pensilvanya'ya giderek arabuluculuk" görevi üstlendiğini defalarca ifade etmiştir. Aynı Özdağ'ın 15 Temmuz sonrasında benim ve önerdiğim isimlerin komisyonda bilgi vermesi için çok çaba sarf ettiğinin de altını çizmeliyim...
15 Temmuz darbe girişiminden 1,5 yıl önce çıkmasına rağmen "İmamların Öcü" adlı kitabım çoğunluk tarafından "fantazi" olarak algılandı. "FETÖ'nün TSK yapılanması ve "G" gününde darbeye hazırlandığı" tesbitlerime çoğunluk gülüp geçmişti. Hatta Genelkurmay Başkanlığı dahil onlarca kişi dava açıp cezalandırılmamı ve tazminat ödememi talep etmişti. Konuyu uzatmayalım. Şahsileştirmeyi düşünmüyorum. Sadece hatırlatma babında yazmak zorunda kaldım. 15 Temmuz kanlı girişiminden sonra bazı jetonlar düştü. "İmamların Öcü" yeniden gündeme gelip 10 baskı daha yaptı. Kripto FETÖ'cüler dahil, AKP'lisi, bürokratı, istihbaratı ve yargı mensupları adeta "referans" kabul etti. Defalarca bilgilerime başvuruldu. Emniyetin bu konudaki birimleri, hakim ve savcılarına "İmamların Öcü" bir nevi ödev olarak verildi. Kovuşturma ve soruşturmayı sürdüren yetkililer sık sık davet edip, görüşlerimi aldılar. Ancak "kanaatlerimi" asla dile getirmedim. Örgüt içerisinde "milli-manevi duygular içinde katılmış olanların samimi itirafları"nın önceliğe alınmasını tavsiye ederken, bu yöntemin örgütçe istismar edileceğine dair uyarılarda bulundum. İtirafçı adındakilerin "bilgi kirliliği" yaratacağını, zira her bilgiyi herkesin bilemeyeceği "istihbarat çarkı"nda kullanılanların "boyunu-grevini aşan anlatımları"nın külliyen yalan olduğu gibi "bilgi kirliliği ile gerçekleri perdeleme" vazifesini yerine getirmek için yetiştirildiğini belirterek "her şeyden önce somut bilgi ve hukuk çerçevesi"ni hatırlattım. Ancak bu tarihi uyarılarımız dikkate alınmıyor. Mahkemeler "gazete haberleri, ajans bültenleri, gizli yada itirafçı tanıklar"ın ifadelerini göz önüne alıp "kanaat ile hüküm verir" hale gelmiş. Böylesi davaların azımsanmayacak bölümü Yargıtay'ın incelemesi ile ortaya çıkıp bozuluyor. Dahası "haksız tutukluluk" ortadan kaldırılarak "tahliye" kararları çıkıyor. Bu konuya, somut örneklerle devam edeceğiz...