İtibarı hedefle kaybeden bankalar
Telefonun ucunda Türkiye'nin en eski ve en köklü bankalarından birinin şube personeli.
Diğer ucunda ise bu bankadan yıllar önce kredi almış ve şimdi çalışmayan bir vatandaş.
Telefondaki bankacı kısa bir hâl hatır sorma işleminden sonra ana konuya giriyor:
-Bizimle yeniden çalışmayı düşünür müsünüz? Mevduat oranlarımız da çok iyi (piyasanın en kötüsü aslında).
Vatandaş; Ben sizden kredi çekmiştim ödedim. Yenisini alamıyorum kredi notum kötü diyorlar vermiyorlar. Mevduatım olsa niye kredi çekmek isteyeyim.
Bankacı ezile büzüle talebini daha fazla uzatmadan söylüyor:
-Hesabınız 1 yıldır hareketsiz. En azından bir 50-60 lira koysanız da hareket olsa! Hedefim var bana bu konuda yardımcı olsanız?
Banka müşterisinin bu talep karşısında verdiği yanıtın ve davranışın artık bir önemi yok.
Burada sorgulanması gereken itibar.
Hareketsiz hesapları aktif edilmesi için dayatılan hedefleri tutturabilmek için müşterisinden 50 TL'lik bir para yatırması için yalvaran ve ajitasyon yapan bankacının mı itibarı, yoksa bu saçma sapan hedefleri personele zorla yaptırmaya çalışan bankanın mı itibarı?
5187 sayılı bankalar kanununun 74. maddesine göre, bankaların şan ve şöhretlerine zarar verecek hiçbir haber yapamazsın. Hatta bu madde öyle geniş kapsamlı ki, kalkıp filanca bankanın camları veya tuvaleti kirli diyemezsin.
Şimdi soruyu şöyle soralım:
Bankaların şan ve şöhretlerini, dahası itibarını kim bozuyor?
Türkiye'de bankacılık son 10 yıldır saçma sapan bir hal aldı. Sektör dışından danışmanlık ve denetim şirketlerinden, bilgisayar firmalarından ya da eczacılık şirketlerinden transfer edilen harika çocuklar sistemi kökten değiştirdi.
Sokaklarda kart ve kredi pazarlaması, cami önlerinde ve kahvehanelerde emekli avlanmasından tutun da üç kuruşluk apartman aidatı için ev ev dolaştırılan bir bankacılık yapılıyor.
Vatandaş korkuyor!
Vatandaş artık banka şubelerine girmeye korkuyor. Acaba benden ne kesecekler ne satacaklar diye. Yakında bijuteri gibi tezgâh açarlarsa hiç şaşırmam.
Bunu sadece yabancı değil aynı zamanda yerlisi de yapıyor. Yukarıdaki 50 liralık para hareketi sağlamak için yapılan itibar zedeleyici konuşma, yerli ve yabancı ortaklı bir bankanın personeli tarafından gerçekleştirildi.
Personelin hiçbir suçu yok.
Bu talihsiz olay bir yöneticinin adeta tuvalette düşünüp, hedefe dönüştürdüğü ve şube personeline zorla dayattığı hedefin bir sonucu.
Bu yöneticiler hedefleri öyle akıl almaz bir yöntem ile uygulatıyorlar ki, ortada ne bankacının ne de bankanın itibarı kalıyor.
"Aktifleştirme" adı altında oluşturulan hedefler bölge müdürlerine veriliyor. Yani bankanın küçük krallarına. Onlar da bu hedefi şube personeline değil de şube müdürüne zorla dayatıyor. Eğer bu hedef tutmaz ise, prim alamazsın dahası o koltukta oturamazsın. Alacağı tatlı primden olmaktan ve en önemlisi bölge müdürünün gözünden düşüp, koltuğunu kaptırmaktan korkan şube müdürü başlıyor mobbinge varan baskıya.
Bu baskı, sonunda şube personelinin başında patlıyor.
Şube personeli saçma sapan hedefi tutturabilmek için, dahası düşük performans almamak için aklına gelecek her türlü yöntemi uyguluyor.
Önce teklif olarak sunuyor, bakıyor ki müşteri istemiyor sonra ricaya dönüştürüyor. Rica da olmadı mı bu kez ajitasyon devreye giriyor.
Buyurun size bir bankanın itibarının nasıl yok oluşunun fotoğrafı. Bankanın bölge müdürü, daha da üstleri bunun böyle olduğunu bilmiyor mu?
Elbette biliyor!
Sesini çıkartmıyor. Çünkü hesabına geliyor. Herkes bir oyun oynuyor. Herkes birbirini kandırıyor. Çünkü herkes biliyor ki, verilen bu saçma hedeflerin tutması normal bankacılık etik kuralları içerisinde yapılarak gerçekleşmesi imkânsız.
Tabii ki olan da Türk bankacılık sistemine oluyor. Vatandaş nezdinde itibarı yerlerde sürünen bir bankacılık sistemi.
Yasalar bankaların şan ve şöhretini koruyup bizim haber yapmamızı yasaklarken, banka yöneticilerinin en büyük rezaletini görmezden geliyor.
Bankalar çok itibar kaybetti.
Bunu anlamak için etrafınızdaki 3 kişiye sorun. Banka şubelerine korkmadan gidebiliyorlar mı?