İşte kazanan ve kaybeden zihniyet!
Bir futbol takımının kendi liginde şampiyon olması için yönetimin, taraftarın, teknik kadronun ve futbolcuların, hedefe kilitlenmesi gerekir. Bu da yetmez, çünkü aynı hedefe kilitlenmiş güçlü rakipleri de yenmek gerekir. Başarı için şart olan takım ruhunu ise oyun içinde mücadeleyi hiç bırakmayan karakterler oluşturur.
Bazı futbolcular, top ayağına geldiğinde takımı atağa kaldırır ve sonuç alana kadar bıkmadan usanmadan, denemeler yapar. İleri uçta da kaliteli oyuncular varsa goller gelir.
Şampiyon Galatasaray'daki Kerem Aktürkoğlu gibi... Galatasaray'ın şampiyonluğunu İcardi'nin golleri getirdi ama o pozisyonların hazırlanmasında hep Kerem ve Mertens vardı...
Beşiktaş'ta Abubakar, geç geldiği için ancak bu kadar yapabildi... Fizik gücünü teknik yeteneğiyle birleştiren bu tür oyuncular, takımın yarısı demektir... Eski Beşiktaş'ta İlhan Mansız gibi...
Trabzonspor'un şampiyon kadrosunda ise neredeyse bütün takım aynı mücadeleci ruha sahipti. Uğurcan, Abdülkadir, Cornelius, Nwakaeme gibi...
Fenerbahçe ise bu sezon kendi yıldızını değerlendiremedi. Arda Güler, ilk onbirde oynatılsaydı, son maçta olduğu gibi takımı her maç oynatırdı...
***
Siyasi partilerin ve ittifakların başarısında da takım ruhu birinci derecede önem taşır. Tabii takım ruhunu lider oluşturur. Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı ile geniş bir takım kurdu ama takım kendi içinde aynı hedefe kilitlenmiş değildi. CHP'nin kuruluş felsefesiyle bağdaşmayan adaylar, seçmeni tereddüde sürükledi. Parti oyları, bunun göstergesidir. "1921 mutabakatı" gibi ortak belgeler ise kafa karıştırdı. Zira AKP de PKK da aynı hedefe sahipti! HDP desteği ise Millet İttifakı adayına Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak gibi bir sonuç getirdi... Son tura, bulguru kaybetmemek için milliyetçilikle girdiler ama bu defa pirinçten zayiat verdiler!
Cumhur İttifakı'nda ise HÜDA PAR, PKK ile aynı menzile farklı yoldan yürüyen ama hedefini saklamayan bir zihniyete sahiptir. Cumhur İttifakı'nda, kendi kuruluş felsefesine aykırı düşen tek parti MHP'dir ama onlar da seçime ayrı girerek bu sıkıntıyı hafifletti...
CHP'de Ekrem İmamoğlu'nun atakları, adayın ve takımın kazanmasına yetmedi, çünkü onun hedefi ile takımın hedefi aynı değildi. Takım da ona ayak uydurmadı zaten...
***
Yine de Kemal Kılıçdaroğlu kazandı aslında...
Bu, Anayasa'ya uygun bir seçim değildi zaten... Millet İttifakı, Tayyip Erdoğan'ın Anayasa'ya aykırı olarak üçüncü defa aday olmasını kabullenerek, her türlü hukuksuzluğun önünü açmış oldu...
"Sadece 240 bin kişi vatandaş yapıldı" diyerek, vatandaş ve seçmen yapılan yabancıların sayısını YSK listelerine dayandırmak doğru muydu?
Seçim sürecinde, bir defalığına e.devletten isim değiştirmeye neden izin verildi? Bunu sorgulatmadılar bile...
Aradaki fark 2.3 milyondur! Yani 1 milyon 200 bini Millet İttifakı'na oy verse, durum tersine dönerdi. Kemal Bey ve ekibi, seçmen yazımlarındaki sorunu dinlemediler bile... Ayrıca "her türlü önlemi aldık, bütün sandıklarda varız" dediler; anlaşıldı ki, en az 20 bin sandıkta hiç yoktular...
Bu da kaybetmeyi baştan kabul etmek değil midir?
***
Avrupa da Erdoğan'ı sevmiyor ama Türkiye'nin başında kalmasından memnun...
İngiliz gazetesi The Telegraph'ın Avrupa editörü James Crisp bu durumu şöyle izah etti:
"Kabul etmeseler de Avrupa'daki liderlerin çoğu, Türkiye AB'den uzak durduğunda kendilerini daha rahat hissediyor. Erdoğan'ın yeniden seçilmesiyle Avrupalı liderler rahat bir nefes almış olacaklar. Türkiye para karşılığında Akdeniz'den yasa dışı geçiş yapan göçmenleri geri almayı da kabul etti. Erdoğan'ı sevmek imkânsız olabilir. Ancak kendisini çok kullanışlı hale getirdi."
Erdoğan'a ilk dönemlerinde destek veren Türkiye'deki liberaller ise kaybetse de Kemal Kılıçdaroğlu'nun milliyetçiliğe yönelmesinin doğru olmadığını, yoluna devam etmesi gerektiğini söylüyor...
Oysa seçimi, Murat Belge'nin "yerli ve millî curcuna" dediği tema kazandı... İşte seçimi kaybettiren, CHP'ye de hâkim olan bu zihniyettir!