​​​​​​​İşte Ali Babacan'ın asıl manifestosu!

Bir siyasi parti kurulurken, hangi sosyal ve siyasi temele dayanır? Siyasi parti hangi varlığı esas alır? Etnik grupları esas alırsa, etnik bir parti olur, mezhepleri esas alırsa mezhep partisi olur değil mi? Türk siyasi tarihinde ve günümüzde bu tür örnekler vardır.

Siyasi partileri bağlayan belge, elbette Anayasa'dır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da özne olarak Türk Milleti'ni kabul etmiştir. Türk Milleti'ni esas almayan bir siyasi parti, kuruluşundan itibaren, devletin temelleriyle mutabık olmadığını ilan ediyor demektir.

Tıpkı, Ali Babacan'ın programını açıkladığı Demokrasi ve Atılım Partisi gibi…

***

Programda, zorunlu yerlerde, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk dış politikası, Türk dünyası gibi isimler var ama "Türk Milleti" yok!

Ne var peki? "Kürt sorunu" var, "Alevi vatandaşlarımız" var! "vatandaşlarımızın kültürel farklılıklarının tanınması" var, "Sorun, Kürt vatandaşlarımızın demokratik hak, özgürlük ve eşit vatandaşlık taleplerinin karşılanmasıyla ilgilidir." ifadesi var.

"Ülkemizde bugüne kadar herkesi kucaklayan bir vatandaşlık anlayışının hayata geçirilememesi hem Kürtlerin hem de diğer bazı toplumsal grupların kendilerini dışlanmış hissetmelerine yol açmıştır. Bu yüzden daha kapsayıcı ve kuşatıcı yeni bir vatandaşlık anlayışının geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz." cümleleri var

Yine, "Bugüne kadar devlet; toplum ve birey tarafından tanımlanan değil, toplumu ve bireyi tanımlayan, onun kimliğine müdahale eden, ideolojik tarafsızlığı bulunmayan bir yapı olagelmiştir." diye Anayasa'daki millet tanımına eleştiri var.

Türk Milleti nasıl AKP'ye yetmiyordu, kuşatıcı bulunmuyordu; DAP'a da yetmiyor!

"DAP" diyorum; çünkü bu anlayış hiçbir derde "DEVA" değil, aksine Türkiye'yi çözmeye dayanıyor. AKP de "Türk Milleti'nden Türkiyeli Milleti'ne geçiş"i, yani Türk vatanında, Türk egemenliğine son vermeyi savunuyor. İşin özü budur!

***

Ali Babacan'a gelince... Okurlarım ve takipçilerim, 29 Temmuz 2010 tarihli "İşte Dubai Anlaşması'nın tam metni" başlıklı yazımı hatırlatıyor. O yazıda, 22 Eylül 2003 tarihinde, Türkiye ve ABD Hazine bakanları arasında, Dubai'de imzalanan anlaşmanın tam metnini yayınlamıştım. Konuyu ilk olarak Onur Öymen ve Deniz Baykal gündeme getirmiş, Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaparak Türkiye'nin Irak'a tek taraflı müdahalede bulunmaması hususunun, Türkiye ile ABD arasında 22 Eylül 2003'te imzalanan hibe anlaşmasının ön koşulu haline hiçbir zaman gelmediğini, Türkiye'nin, bu anlaşmayla tek taraflı müdahale konusunda bir taahhütte bulunmadığını iddia etmişti!..

Anlaşmada metninde ise Türkiye'ye 8.5 milyar dolarlık kredi verilmesi karşılığında, bu anlaşmanın iki şartı olduğu belirtiliyor; "Güçlü Ekonomi Programı" denilen Kemal Derviş politikalarına devam edilmesi ve Türkiye'nin ABD'nin Irak operasyonlarında yer almaması veya Irak'a yönelik askeri bir operasyonda bulunmaması şart koşuluyordu. Bu anlaşmayı imzalayan Ali Babacan idi! Sonradan o 8.5 milyar dolarlık kredi, 1 milyar dolara kadar indirilmişti.

Bu anlaşma metnini Ali Babacan'ın partisinin dış politika manifestosu olarak kabul edebilirsiniz. Artık genel merkezde ve il başkanlıklarında, anlaşma metnini çerçeveleyip duvara asarlar herhalde!

***

"Gaziantep'te bir iş yerinin güvenlik kamerasını çalarken başka bir güvenlik kamerasınca görüntülenen iki zanlı tutuklandı" diye bir haber var. Türkiye'nin durumu da aynen böyle, Türkiye'yi yöneten veya yönetmeye soyunan partiler, ülkenin güvenlik kamerasını çalmaya çalışırken enseleniyor! AKP, zaten kozmik odaya girmişti, DAP'ın genel başkanının imza attığı anlaşma da Türkiye'nin güvenliğine darbe vurmak değil miydi?

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları