İstanbul'u çalan kılıfını da hazırlar!
Tayyip Erdoğan, "Kanal İstanbul'un Montrö Sözleşmesi ile herhangi bir ilgisi yoktur. Tamamen Türkiye'nin kendine ait bir su yolu olarak faaliyet gösterecek ve işletilecektir." dedi.
Necip Fazıl Kısakürek'in İstanbul ve vatan sevgisi temalı "Canım İstanbul" şiirinin "İstanbul benim canım. Vatanım da vatanım. İstanbul, İstanbul..." dizelerini de okuyan Erdoğan, İstanbul'a Kanal İstanbul projesini kazandırma konusunda kararlı olduklarını belirtti.
İnsanın aklına hemen şu soru geliyor:
- Peki ama madem İstanbul'u bu kadar seviyordunuz; İstanbul'a neden ihanet ettiniz?
Öyle ya Erdoğan, 2017'nin Ekim ayında, Esenler'de yapılan Şehir ve STK zirvesi'nde betonlaşmayı kastederek "Biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum. Bizim evlerimiz genişlese de gönüllerimiz daralıyor. Binalarımız yükseldikçe ufkumuz kararıyor" dememiş miydi?
***
Gelelim Montrö'ye… Kanal İstanbul'un Montrö Sözleşmesi ile herhangi bir ilgisi yoksa, Erdoğan'ın basındaki doğal sözcüleri neden Montrö aleyhinde kampanya başlattı ve Montrö'yü savunanları "Montrö Lobisi" diye suçladı?
Bu arada, eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu da "Kanal İstanbul'un Montrö'yle ilgisi var mı? Aslında yok." demesin mi? Halaçoğlu, bu sözleri Erdoğan'ın konuşmasından önce Twitter mesajı olarak yayınladı!
Kanal İstanbul'un Montrö Sözleşmesi ile herhangi bir ilgisi yoksa, Erdoğan neden, Kanal İstanbul kampanyası başlatırken "Montrö'nün ne kazandırdığını ve ne kaybettirdiğini anlatacağız" deme ihtiyacı hissetti? Kaldı ki Erdoğan, sadece Montrö'yü değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dayanağı olan Lozan'ı da zaman zaman hedef almıştır. Çünkü, Kadir Mısıroğlu'nun "Lozan zafer mi hezimet mi?" sorusunun etkisinde yetişmiştir! Tabii Mısıroğlu, sonradan "Keşke Yunan kazansaydı" diyerek, asıl niyetini sergilemiştir…
Erdoğan'ın resmi sözcüsü İbrahim Kalın, neden "Kanal İstanbul, Montrö'yü ortadan kaldıracak bir proje değil" diye durumu toparlamaya çalıştı?
Çünkü basında Montrö aleyhinde yapılan yaygara, geniş kitleler nezdinde öyle bir olumsuz tepkiyle karşılanmıştır ki, bu konuda geri adım atmaya mecbur kalmışlardır!
***
Montrö aleyhindeki tutum ilk defa, 1997 yılında Karadeniz'de dolaştırılan Venizelos gemisinde ve gemi Odesa limanında iken yapılan sempozyumda Rahmi Koç tarafından "Boğazlar'ı uluslararası bir komisyon yönetsin" sözleriyle gündeme getirilmişti. Zaten hedeflerden biri de budur!
Bir de, "Kanal İstanbul'un Montrö ile bir ilgisi yok" diyenler, "Montrö'yü delmek amacı olsa, Kanal İstanbul yetmez bir de Kanal Çanakkale yapılması gerekir" diye yazıyor. Evet, bunu biz de söyledik ama bu daha başlangıç... ABD'nin Çanakkale için de projesi var!
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Doğan Kantarcı, projenin asıl sahibinin, ABD olduğunu söyledi ve 1950 yılında çizilen İstanbul kanalı haritası ile şimdiki Kanal İstanbul haritasını Birgün gazetesinde yayınladı. İki harita, birbirinin aynısı!
Bu haritayı çizdiren ABD'nin, Çanakkale Boğazı'nın Marmara girişinde, Gelibolu yarımadasından Saros Körfezi'ne doğru bir kanal haritası projesi hazırladığı da ortaya çıktı!
Bu durumda, "İstanbul'u çalan, kılıfını da hazırlar" veya "Karadeniz'e savaş gemilerini sokmak isteyen, ABD Kanal İstanbul'u da Kanal Çanakkale'yi de dayatır" diyebiliriz değil mi?
Üzücü olan, Erdoğan'ın, bir Amerikan projesi olan Kanal İstanbul'u Necip Fazıl'ın şiirini de kullanarak savunabilmesidir.
Kanal İstanbul, Boğazlar'da Türk egemenliğine son vermek girişiminin başlangıcıdır.