İsrail’in İran’a saldıracağı iddiası
Son zamanlarda İsrail’in İran’a önümüzdeki bahar aylarında saldıracağına ilişkin haberler oluşmuştur. Haberin kaynağı Washington Post’daki makalede, bu düşünceyi açıklayanın ABD Savunma Bakanı olduğu belirtilmiştir. Bu saldırıya neden olarak, İran’ın uranyum zenginleştirme çalışmalarının yakın bir gelecekte nükleer silah yapma seviyesine geleceği, müdahalede geç kalınması halinde bunun telafisinin mümkün olamayacağı gösterilmektedir. Hatta Bakan, İran’ın nükleer bomba yapmak için gerekli olan uranyumu zenginleştirdiğini ve yeraltında inşa ettiği nükleer tesiste atom bombası üretme çalışmalarına başladığına inandığını da belirtmiştir.
Yine aynı kaynakta, İsrail’in İran’a tek başına saldırıda bulunmak istemediği, bu nedenle ABD’yi yanına çekmek için yoğun çaba harcadığı da vurgulanmıştır. İran dini lideri de, İsrail’le çatışan ve savaşan her grup ve ülkeyi desteklemeye hazır olduğunu, uluslararası tüm baskılara rağmen İran’ın nükleer programından taviz vermeyeceğini söylemiştir. İran Cumhurbaşkanı ise, İran İslam Devrimi’nin yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada, yakında nükleer çalışmalarla ilgili yeni başarılı gelişmeleri duyuracağını açıklamış ve bunlardan ilki olarak Tahran Nükleer Araştırma Reaktörü’nde İran yapımı ilk nükleer yakıt çubuklarının kullanılmaya başlandığı haber ajansı İSNA tarafından kamuoyuna duyurulmuştur.
İran, İsrail için bölgedeki en büyük tehdit, İsrail de İran için, ABD’nin bölgedeki tartışmasız müttefiki olmasından dolayı ve dini açıdan Orta Doğu’daki en büyük sorun olarak algılanmaktadır. İsrail, İran’ın nükleer teknoloji çalışmalarını, 2002 yılından beri, 6 -12 ay arasında sonuçlandıracağını beyan etmektedir. Ancak aradan 10 yıl geçmesine rağmen İran henüz bu çalışmalarını nükleer silah yapacak seviyeye ulaştıramamıştır.
Diğer taraftan İran’ın nükleer teknoloji çalışmalarını devam ettirdiği ve bir gün bu amacına ulaşabileceği de bir gerçek olarak görülmektedir. Ancak bunu ne zaman gerçekleşeceğine ilişkin elde yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bunun sebebinin de, İran’ın yaptığı nükleer teknoloji çalışmalarının barışçıl amaçlı olduğunu beyan etmesine rağmen, bu çalışmaların sağlıklı olarak denetlenememesi ve konuyu büyük bir gizlilik içinde yürütmesinden kaynaklandığı bilinmektedir.
***
İsrail’in bu saldırıyı gerçekleştirebilmesinin ABD’nin desteğine bağlı olduğu değerlendirilmektedir. ABD’nin ise bu desteği sağlayıp sağlamayacağının ise mevcut ortama bağlı olduğu görülmektedir. ABD’nin, Obama’nın seçim öncesi verdiği söze bağlı olarak askeri gücünü Irak’tan çektiği ve bu ülkede sıkıntıların devam ettiği, Afganistan’dan askeri gücünü çekmek için ise elverişli bir ortam yaratmaya çalıştığı ve başkanlık seçiminin yaklaştığı bir ortamda, böyle bir desteği vermesinin şartlara bağlı ve gerçekleşmesinin güç olacağı düşünülmektedir.
ABD’nin bu desteği ancak Obama’nın yeniden seçilmesinin mümkün olamayacağının anlaşılması halinde, seçimi kazanmasına imkân yaratmak için, müdahalede İsrail’e destek vermesi veya müdahaleyi İsrail’i dışarıda tutarak yapması düşünülebilir. Ancak böyle bir müdahalenin sonuçlarının da sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Arap Baharı olarak nitelendirilen hareketin henüz istikrara kavuşmadığı ve özellikle Suriye’deki durumun belirsiz olduğu bir ortamda, böyle bir müdahalenin en azından 2012 yılı içinde olamayacağı kıymetlendirilmektedir. Yapılacak bir müdahalede İran’ın reaksiyonunun, hem askeri hem de terör alanında bölgede yaratacağı tahribatın da hesaplanması gerekmektedir. Bir istisna, İsrail’in ABD’yi emrivaki altında bırakması olabilir.
***
Türkiye’nin böyle bir müdahalede taraf olmaması önem arz etmektedir. Açık veya örtülü destek içinde olması da ileride telafisi mümkün olmayacak yaralar açılmasına neden olabilir. ABD ile İsrail’in ortak tatbikatında Malatya Kürecik’teki radarın denenmesi ve bu deneme için Türkiye’den izin alındığının belirtilmesi kaygı vericidir. Türkiye’nin bu konudaki hassasiyeti dikkate alması gerekir. Bu konu tırmandırılmadığı takdirde, radardan dolayı İran’ın Türkiye’ye karşı bir hareketi de beklenmemelidir. İran’ın böyle bir teşebbüsü, çatışmanın düzeyinin NATO’yu da içine alacak şekilde genişlemesine sebep olacaktır. Bu durum, Rusya ve Çin’i de içine alan bir kutuplaşmayı güçlendirir ve çatışmanın boyutları bir üçüncü dünya savaşına dahi sürüklenebilir.