"İnsan onuru" ve gazetecilere casusluk suçlaması!

Önemli bir soruna el attığınız zaman, konunun uzmanları da düşüncelerinize kendi birikimleriyle katkı yaparak, çıtayı yükseltiyor. Hukukun, iktidarı sınırlandırmak için var olduğuna dair yazımdan sonra Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk'un, mevcut sistemin yok hükmünde olduğunu bildirmesi gibi.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı öğretim üyesi, Prof. Dr. Mehmet Tevfik Özcan ise "İfade ettiğiniz görüşü ilk kez Stoa Okulundan Romalı Filozof Çiçero söylemişti. İki sene önce Şile'de yapılan Kamu Hukukçuları Platformu'nun olağan yıllık toplantısında yaptığım konuşmada Çiçero'nun bu görüş açısının medeni dünyadaki bütün hukuk kuramlarında belli bir yere sahip olduğunu ifade etmiştim.

Çiçero'nun formülü, hukukun üstünlüğü (hukuk devleti) yaklaşımının temelinde olduğu kadar, günümüzde meşruluk iddiasında bulunan her hukukun temelindedir.

Imperium (siyasal plandaki hükümranlık), hükümdara, uyrukları üzerinde dominium yani eşya üzerindeki sahiplik türünden iktidar temin edemez. Eğer, Constantinus sonrası Roma İmparatorluğu'ndaki gibi insanlar eşya ile aynı statüye yakınlaşmış ise o toplumda bütün insanlar köle statüsüne yakın durumdadır ve insan haysiyeti mevcut değildir. Bu yüzden, hukukun iktidarı, siyasal egemenliğin uzantısı değildir." dedi ve söz konusu toplantıda yapılan konuşmaların yayınlandığı Yeditepe Hukuk Fakültesi dergisini gönderdi.

***

Aslında hukuk felsefesi ve sosyolojisi, hukuk fakültelerinde bile seçmeli derstir! Çünkü bu alana girmek için düşünmek gerekir! Düşünmek ise hükümranlar için tehlikelidir!

Bu yazıyı yazarken, Tele1'de İsmail Dükel ve Müyesser Yıldız'ın gözaltına alınması ile ilgili haberleri de takip etmeye çalışıyordum. Verilen aralarda Selda Bağcan'ın sesinden "Yaz gazeteci yaz" türküsünden bir esinti de dinletiliyordu.

Ne yazacak gazeteci artık? Haysiyet ve şerefinden, onurundan, vatanseverliğinden herkesin emin olduğu insanlar için daha soruşturma sürerken bu kadar kolayca, "siyasi ve askeri casusluk" suçlaması, yayın yoluyla propaganda ediliyorsa orada vatandaşın onuru çiğneniyor ve insana köle muamelesi yapılıyor demektir!

Şu bir gerçek ki işin başında dini siyasete alet ederek hukuku çiğneyen, böylece yasama ve yürütmeden sonra, yargı ile birlikte medyayı da ele geçiren güç, ayakta durabilmek için insan onurunu da ayaklar altına almaya çalışıyorsa, boşuna uğraşıyor demektir. Bu dünyadan ne Sezar'lar geçti...

***

Yeditepe Hukuk Fakültesi'nin dergisinde, insan klonlama, kopyalama, genetik müdahale uygulamaları, kök hücre çalışmaları, yapay zekâ, biyobanka, organ tarlaları, taşıyıcı anne, suni döllenme gibi günümüzün önemli tartışmalarına da ışık tutacak, Dr. Hamide Bağçeci'ye ait "Biyotıp hukuku bağlamında, insan onuru kavramına güncel bir bakış ve insan geliştirme uygulamaları karşısında insan onurunun korunması" başlıklı bir hukuki inceleme de var.

Bağçeci, birçok soru soruyor. Hepsi dehşet verici... Sadece birine bakalım:

-Gen teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak arzu edilen özelliklere sahip "insan organı sipariş etme"nin önü açılırsa ne olur?

Öyle ya bugün dünyada, iflas etmiş organlarını, kaçırılmış insanların organlarıyla değiştiren veya çocuk kanı takviyesiyle yüz yaşını aşabilen kişilerden söz ediliyor!

***

Bağçeci, "İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 3. maddesinde hiç kimsenin işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamayacağı öngörülmüştür." hatırlatmasında da bulunuyor.

Peki hayatını milletine ülkesine adamış insanlara kendi ülkesi aleyhine siyasi veya askeri casusluk suçlamasında bulunurken bu tür iddiaları gözaltı sırasında basına vermek de aynı derecede "işkence" değil midir?

dfs-004-001-011-001-001-001-002-016.jpg

Yazarın Diğer Yazıları