İnsan içine çıkamayacak olanlar!
Çözüm süreci, bu topraklara yapılmış en büyük ihanetlerden birisiydi… Öylesine başarıyla pazarlanmıştı ki, karşı çıkmanın neredeyse ayıp sayıldığı, karşı çıkanların 'faşist, ırkçı, kan dökücü' gibi suçlamalara maruz kaldığı bir dönemde sınırlı sayıda gazeteci olarak kalemimizle direnmeye çalıştık…
Hep bir ümidim vardı, "Bu sürecin mimarları ve uygulayıcıları bir gün mutlaka yargılanacaklar" diye… Henüz o aşamaya gelinmiş değil ama eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun sözleri o ümidimi canlandırdı…
Ne demişti Davutoğlu: "Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz… Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman, eminim en kritik dönemlerden, birkaç aydan biri 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır…"
***
İnsan içine çıkamamak!.. Çok ağır itham…
Kim çıkamayacak? Çıkamayacak olanlar herhalde teröristler değil!.. Zaten iş 'çıkma'ya gelince, Apo, devletin ajansına, kırmızı bültenle aranan kardeşi de devletin televizyonuna çıktı…
Evet kim çıkamayacak? Örtülen, yok sayılan, paylaşılmaktan utanılan ne kadar sır varsa, 'ortaklık bittikçe' ortalığa dökülecek… Her ifşa bir utancı, her suçlama bir ihaneti ortaya çıkaracak…
"Analar ağlamasın" gibi kimsenin itiraz edemeyeceği iyi düşünülmüş bir ambalajla ülkenin anasını ağlatanlar için bu kaçınılmaz son olacak… Kaybettiklerimiz geri gelmeyecek ama hakikatler ortaya çıkıp adalet tesis edildikçe buruk da olsa sevinç yaşanacak…
***
Bugün, yarın veya bir başka gün, asfaltların altına yerleştirilen patlayıcılar gibi devletin altına yerleştirilen o yıkıcı sürecin hesabı mutlaka görülecek… Davutoğlu'nun sözleri artık kapağın zorlandığını gösteriyor…
Bize de düşen, o zor ve kara günlerde kaleme aldığımız o satırlarla ümidi tazelemek:
"O gün mazlumların âhı kaplayacak arşı... Birisi "Bu babam için" diyecek, diğeri "Bu daha dili bile çözülmemiş yavrum için", bir diğeri "Biricik öğretmen kızım için"...
Yırtık çarığını fırlatacak bir baba, bir kınalı kuzu ise ayak protezini... Elleriyle ateşi tekrar bu topraklara çekenlerin, sonra da bir ülkenin gözlerini bağlayanların yüzüne yüzüne...
Artık isimlerinden ziyade sayılarıyla ifade edilen şehitlerin öfkesi yakalayacak enselerinden... Şehadet haberleri bir Yeşilçam aşüftesinin on beşinci sevgilisinden ayrılık haberi kadar sütun kaplamayan canlarımızın hesabı kavuracak, olmayan vicdanları...
***
Hep inandık ve yazdık... "Ben satıcı değil, içiciydim abi" dümeni hiçbirisini kurtaramayacak...
Kanunsuz emirleri uygulayan kim varsa, kim 'gözlerini kapa' talimatına uymuş ve bugünkü alevlere bir nevi yataklık ettiyse bunun bedelini ödeyecek...
Adı 'bu millet'e çevrilmiş milletinin ferdi olarak inanıyorum, kıymetini işportaya düşürdükleri bu aziz topraklarda yar-gı-la-na-cak-lar...
Bu öyle bir sarmala dönüşecek ki, o yargılanması gerekenleri yargılamayanlar da yargılanacaklar...
Yüzlerine bakmaya kıyamadığımız evlâtlarımız için vatan toprakları yıllarca 'ölüm tarlaları'na dönüştürülürken, teröristlerle ortak bir şekilde yeni bir sistem inşa edenler, bunu da 'artık analar ağlamayacak' ambalajıyla sunanlar, hiçbir şey olmamış gibi çekip gidemeyecekler...
Kamyonet kasasındaki bir şehit tabutunun kenarına kıvrılmış bir eş... Sıralı tabutlara doğru "Hangisi benim babam" diye koşuşturan küçük bir kız... Titrek dudaklarla, yaşlı gözlerle babalarının tabutları önünde resimlerini taşıyan çocuklar... Acıdan topak olmuş analar... Ne bu kan yerde, ne de adalet arayan bu ah havada kalacak..."