İktidarın vicdanı, yoldaşlık ve gerçeğimiz
Son zamanlarda Başbakan Erdoğan ve parti sözcüleri, MHP, CHP ve BDP’nin birlikte hareket ettiğini vatandaşa duyurmaya özel önem veriyor. Bu partilerin anayasa değişikliğini reddetmelerini gerekçe yapıyor.
Son olarak Erdoğan evet kampanyası mitinginde şöyle diyor; “Allah aşkına şu tabloya bakar mısınız; kim hayır diyor? MHP-CHP-BDP hayır diyor. Meclise girdiğinden itibaren MHP, CHP’nin kuyruğuna takılırdı, şimdi CHP, MHP’nin kuyruğuna takılmış gidiyor.”
Öte yandan Erdoğan anayasa paketinde olduğu gibi her konuda muhalefetin uzlaşmadan yana olmadığını, ülke meselelerinde diyalog kurmadığını sürekli eleştiriyor.
Bir tespit daha yapalım; TBMM tatile girmeden önce “Terör suçlusu militanların” affına dair tasarı, AKP, BDP, CHP’nin evet, MHP’nin hayır oyu ile yasalaştı.
İktidar, muhalefet ilişkilerinin tablosu böyle. İyi de, niçin Erdoğan ve parti sözcüleri ısrarla muhalefeti BDP ile birlikte göstermeye çalışıyor? Ayrıca niçin MHP ve CHP uzlaşma içinde olsa da, olmasa da suçlanıyor? Bütün bunların ahlaki ve hukuki bir ölçüsü var mıdır?
Anlaşılan o ki, iktidar partisinin bir ölçüsü yoktur. İşine gelen veya gelmeyen vardır. Ya “Benim istediğim gibi davranacak ve düşüneceksiniz. Ya da suçlusunuz”.
İşte AKP’nin “demokrasi”, “özgürlük” ve “hukuk” anlayışı böyle. Siz buna salt “pragmatizm” de “oportünizm” de diyebilirsiniz.
Bu zihniyete göre; Adalet Bakanının temsil edeceği HSYK ile yürütmenin kontrolüne geçecek olursa Anayasa Mahkemesi’nin, nasıl işleyeceğini düşünün. Bağımsız yargıdan, hukukun üstünlüğünden, demokrasiden, insan temel hak ve özgürlüklerinden ne kadar bahsedebilir? Daha da vahimi, etnik-ırkçı bir ortak rejime geçiş için, devletin ve milletin kimliğini değiştireceğini açıkça söyleyenlerin, Türk Milletinin bin yıllık egemenliğini ne hale getireceği belli değil mi?
Sonuç olarak diyebiliriz ki; İktidar, BDP gibi bölücülerle görüş birliği içindedir. Karşı olduğu ve anlaşamadıkları husus, terör konusundadır. Çünkü terör, etnik-ırkçı kimliğin devlete ortak yapılması için atılan adımları zorlaştırıyor. Bunun en açık örneğini, Kandil’den inen teröristlerin Habur girişindeki rezalet ve ihanetinde görmedik mi? Başbakanın, gurur duyulacak dediği bu sahneyi, İçişleri Bakanı ile bölücü parti birlikte hazırlamadı mı? Ahmet Türk’le, Başbakan kapalı kapılar arkasında neyin pazarlığını yaptı?
Erdoğan taa 1991’de etnik-ırkçı Mehmet Metiner’e hazırlattığı Kürt Raporuyla, “ana dilde eğitim” ve “Kürt kimliğinin temsilini” istemedi mi? Erdoğan’ın “Kürt açılımı” dediği, içeriğine bakınca tamamen “PKK açılımı” olduğu görülen yasal ve idari düzenlemelerle, ırkçı bir siyasi kimliğin inşasının sürdürüldüğü açık değil mi?
Herkesin malumu olan ama ne hikmetse bazı milliyetçi bilinenler dahil pek çoklarının gözlerini kapattığı bu gerçekler karşısında, kesin bir şekilde kim kimin yoldaşı ortaya çıkmıyor mu?
Gaflet ve ihanet kol kola girmiş vaziyette. Ama milletimizin en az bin yıllık, siyasi, tarihi, imani, kültürel, sosyolojik ve hukuki gerçeği sapasağlam olarak, bozulmadan duruyor.
Size bu konuda Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri Sosyo-Ekonomik ve Sosyo-Kültürel Yapı Araştırması sonuçlarından bahsetmek isterim. 2401 hanenin cevabına göre...
-İmkânınız olsa Türkiye’nin neresinde yaşamak istersiniz sorusuna; Burada diyenler % 50.2, İstanbul % 12.9, İzmir % 4.8, Antalya % 4.8, Ankara %4.0.
-İstiklal Marşı’nın kendisi için önemli olduğunu söyleyen % 92,9. Bu oran göç alan illerde 99,2.
-Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğü benim için önemli diyenler, %93’ü.
-Türkiye Cumhuriyeti Bayrağı’nın kendisini için kutsal olduğunu belirtenler %93. Bu oran göç alan illerde yüzde 99,2.
-Türkiye Cumhuriyet vatandaşı olmak benim için önemli diyenler %94,8. Bu oran göç alan illerde ise % 99.
-Hiçbir siyasi parti; Kürtlerin, Türkmenlerin, Sünnilerin, Alevilerin ya da milletin herhangi bir unsurunun temsilcisi olamaz. Hele hele bir terör örgütünün ve liderinin Kürtlerin temsilcisi gibi takdimi en hafif tabiriyle Kürtlere ve bütün milletimize hakarettir.
Hiçbir şive, lehçe ve dil yasaklanmaz, ama ortak-milli ana dil bir tanedir ve bu da Türkçedir.
Bu mübarek birliğimizi ve medeniyetimizi, insanlığın kurtuluşu için de yaşatmak zorunda isek, referanduma hayır.