İktidarın en büyük korkusu..

Mısır’da, bir halk hareketi görüntüsü verilen Tahrir Meydanı toplantıları sonucunda, yönetim Amerikan destekli Müslüman Kardeşler Örgütü’nün eline geçti. Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi’nin, bütün yetkileri kendinde toplaması üzerine, bu defa ona karşı oluşan muhalefet de aynı yöntemi kullanmaya başladı. Protesto gösterileri, Tahrir Meydanı’ndan Cumhurbaşkanlığı sarayına taşındı. Mursi, ilk gösteri sırasında binanın arka kapısından kaçmak zorunda kaldı.
Daha sonra Tayyip Erdoğan’ın tavsiyesi ile muhaliflerle diyalog yoluna giden Mursi, krizin çözülmesi için yedi parti başkanı ve ülkenin önde gelen şahsiyetleriyle yaptığı toplantıdan bir sonuç alamadı. Zaten, toplantıya kitleleri kontrol eden büyük partilerin liderleri katılmadı... Mursi de bir konuşma yapıp toplantıdan ayrıldı..

***

Bu arada Müslüman Kardeşler Örgütü, taraflara şiddetten uzak durmaları çağrısında bulundu ve ülkedeki siyasi krizin aşılması için seçim sandıklarına başvurmanın en uygun yöntem olduğunu vurguladı.
Fakat seçimler, Türkiye’dekinden kötü... Halkın yarısı oy kullanmıyor. Kullananların yarısı, yani seçmenin dörtte biri, yıllardan beri yardım dağıtarak büyüyen Müslüman Kardeşler Örgütü’nün adaylarına oy veriyor.
Tahrir Meydanı’nda oturma eylemi yapan bir grup genç ise Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin aldığı son kararları kabul etmediklerini ve Mursi’yi destekleyen gençlerle burada diyalog kurmak istediklerini duyurdu.
Mısır’daki liberal partiler, önceki akşamki diyalog toplantısından sonra, anayasa değişikliğini ve çarşamba günü Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresinde düzenlenen gösteriler sırasında meydana gelen ölüm ve yaralanma olaylarını protesto etmek için yeniden Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na doğru yürüme çağrısında bulundu.

***

Görüldüğü gibi Mısır’da Tahrir Meydanı’na hakim olan grup, iktidar oluyor. Tabii, ordunun tutumu da önemli.. Tahrir Meydanı’ndaki gösterilere ordu müdahale etmiş olsaydı, bugünkü Mursi iktidarına yol açılmamış olurdu. Tabii Mısır kan gölüne de dönebilirdi.
Baskıcı yönetimlerin en büyük korkusu, her zaman halk hareketleri olmuştur.. Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde, Şemsi Denizer liderliğinde işçiler Zonguldak’tan Ankara’ya doğru yürüyüşe geçmişti..
İktidar yanlısı medya, Şemsi Denizer aleyhinde kampanya yürütüyordu. Buna rağmen, işçiler daha yarı yola varmadan, hükümet bütün isteklerini kabul etmişti..
Türkiye’de, Tahrir Meydanı’ndakilerden daha büyük mitingler de yapıldı. Cumhuriyet mitingleri, ortada siyasi bir proje olmadığı için sonuçsuz kaldığı gibi daha sonra darbenin ayak sesleri olarak gösterildi..
Bunda, emekli askerlerin de işin içinde olması rol oynadı..
Tabii, bu mitingleri düzenleyenler içinde projeleri olanlar vardı belki ama bunlar siyasi proje olarak halka duyurulmadığı için başarılı olmaları mümkün değildi. Siyasi projeyi, ancak siyasi bir parti üzerinden halka benimsetebilirsiniz.. Üstelik bir lider de yoktu ortalıkta..

***

Tayyip Erdoğan döneminde ise en küçük bir öğrenci eylemine bile hoşgörü gösterilmedi. İşçiler sendikasızlaştırıldı veya var olan sendikaların yönetimleri koyunlaştırıldı.. Koyunlaşmayanlar hapsedildi ve sonunda etkisizleştirildi..
İktidarı ve küresel sistemi eleştiren ve bir yıl kadar tutuklu olarak cezaevinde tutulan bir din adamı da “artık eleştirmeyeceğim” sözü verdikten sonra serbest bırakıldı..
Bu baskılara rağmen halk, 19 Mayıs, 29 Ekim ve 10 Kasım’da gençlerin önderliğinde, iktidara karşı bir tavır geliştirdi. Fakat, Türkiye’deki eylemler, Mısır’daki gibi sürekli değildir. Türkiye’de, Mısır’daki gibi eylem yapılsa, halka karşı polis ve ordu kullanılabilir belki ama bu da istenmiyor Çünkü o zaman, güç orduya geçer..
Yine de Türkiye’de iktidarın en büyük korkusu, kitle eylemleridir. Tayyip Erdoğan’ın Mursi’ye diyalog önermesi iyi ama kendisi bunu Türkiye’de yapmıyor, bu itibarla gerilim her geçen gün artıyor..
13 Aralık’taki Silivri buluşması da iktidarın Amerikan tasarımlı baskı politikalarına bir tepki olacaktır.
Mursi’ye diyalog tavsiye eden Erdoğan, aynı yola kendisi girerse bundan Türkiye kazançlı çıkar..

Yazarın Diğer Yazıları