İktidarı, sopayla mı koruyacaksınız?

Yavuz Selim Demirağ'a beyzbol sopasıyla saldıranlar, yakalandıktan sonra "Biz tanımayız, dövün dediler dövdük" diye ifade verdiler ama serbest bırakıldıkları mahkemede "trafikte tartıştık" dediler.

Tam da "karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" durumu...

Polis veya savcılık, azmettirenin kim olduğunu araştırmadı! Bundan sonra araştırması da beklenmiyor. Suçluların serbest bırakılması zaten bunun göstergesidir.

İktidar kanadından tek bir kınama da yok! Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik linç girişimini bile zoraki kınarken, "şehit cenazesine gitti" diye onu suçlamışlardı.

Bu seyircilik, siyaseten, "saldırıların arkasındayım, destekliyorum" demektir!

***

Peki siyasi iktidar, ana muhalefet liderine ve muhalif gazeteciye saldırıdan siyasi bir fayda mı bekliyor, bu saldırıların, kendisine oy olarak geri döneceğini mi umuyor?

Böyle bir beklenti içinde olamayacaklarına göre saldırılarla, muhalefeti sindirmeyi hedefliyorlar!

Yavuz Selim Demirağ'a saldırıdan önce de sonra da Twitter üzerinden bana ve Yeniçağ yazarlarına yönelik "sonunuz geldi" diye mesaj yayınlandı. Üstelik düzenli olarak…

İktidarın "gözdağı verilsin de sussunlar" diye beklenti içinde olması inanılır gibi değil. Bu durumda herkesin kendisini koruma tedbirleri almak ve hatta saldırganları cezalandırmak hakkı doğar! Devlet kurumları, siyaset baskısı altında suçluları koruyorsa, başka ne yapılabilir?

***

Bu tür olaylar, siyasi iktidar açısından acizliğin işaretidir.

Onlar açısından bakarsak; eleştirdiler diye mahkemeye başvuramıyorsunuz, çünkü ortada suç yok! Özellikle İstanbul seçimlerinde yanlış bir iş yaptığınızı biliyorsunuz ama hatanın nerede olduğunu gösteren siyasileri ve gazetecileri, Kılıçdaroğlu ve Demirağ örneklerini göstererek, sopayla tehdit ediyorsunuz!

Peki iktidarı böyle mi koruyacaksınız?

Bütün bunlar iktidarı korumak içinse yetmez, zulmü daha da artırmanız gerekir! Zulüm de iktidar için tehlikelidir ama! Zira tek bir mazlum bile bir iktidarı çökertebilir! Yeter ki kararlı olsun!

***

"Yalan üzerine iktidar sürdürülebilir mi?" soruma Sedat Yıldız, "17 yıldır sürdürülüyor ya... Sorun şu ki; gözünün içine baka baka yalan söyleyene değer veren, ona devleti teslim eden büyük bir seçmen topluluğu var maalesef. Psikiyatri ve psikoloji, sadece yalan söyleyenleri değil, inanıp oy verenleri de incelemeli." diye cevap verdi.

Doğrusu, o yazıyı yazarken böyle bir cevap gelebileceğini tahmin etmiştim. İktidarın yalanlarla durumu idare etmeye çalıştığını bilmeyen yok. Yandaşlar da yalan söylediklerini biliyorlar. Çünkü iktidardan nemalanıyorlar. İktidarı sürdüren yalanlardan önce bu nemadır!

İktidardan nemalanan kesim, kraldan çok kralcı olur. "Peygamberden sonra peygamber gelseydi, o peygamber reis olurdu" diye saçmalamalarının sebebi, dindarlık değil nemayı korumaktır!

Nitekim Abdurrahman Dilipak da iktidara yakın medyayı AKP'nin beslediğini belirterek "Bu kamburdan kurtulmadan da hedefine ulaşması zor. Kılavuzu, sunucusu bu medya olanın akıbeti pek hayrolmaz. Mamalarını keserseniz de aleyhinize olurlar" dedi.

***

Dilipak, "Siyasetle gayrimeşru ilişkiye giren sermaye sahipleri, bankacılar, STK'lar, medya, bürokrat, cemaat hepsi birer tetikçiye dönüşüyor. Bunlardan kimi medyayı arkasına alırsa tehdit kapsam, genişlik ve derinlik olarak güçleniyor. Herkes elindeki yetkiyi başkalarını sindirmek, bastırmak, caydırmak, susturmak için kullanıyor. Herkes elindeki ile başkasına zarar vermeye kalkarsa bu işin sonu nereye varacak?" diye soruyor ve başka bir yazısını "Emanete hıyanet edenler, menfaatleri için 40 takla atan, yalan söyleyenler, Allah topunuzun belasını verecektir elbet bir gün mutlaka" diye bitiriyor.

Belki anlayan olur da uyanır diye naklediyorum...

Yazarın Diğer Yazıları