"... İki gözüm kapalı, Bağdat'ı bulabilirim"!
Orta Doğu'nun ne kadar bir "gayya kuyusu", ne kadar bir "bela" ve ne kadar bir "batak" kaynağı olduğunun artık herhalde herkes farkına varmış oluyor.
Kim ne derse desin, şimdiden üç parçaya bölünmüş Irak ve Suriye'nin bu feci hale düşmesinin ana aktörlerinin; ABD, Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, İran, İngiltere ve İsrail olduğu biliniyor ve kabul ediliyor.
Yani bu 8 devlet, ister istemez Orta Doğu'yu karıştırıyor.
Ancak bu baş aktörlerin yanı sıra, sayıları neredeyse 100'ü aşan terör örgütü oyuncularını da unutmamak gerekiyor.
Ne var ki, baş aktör ve yardımcı oyuncuları bir kenarda, bir başka terör örgütü IŞİD de bir yanda görünüyor. Daha doğrusu çatışıyor ve savaşıyor.
Gerçekten de hem Suriye ve Irak'ta bütün güçler, sanki IŞİD'e karşı birleşip onu imha etme veya denetim altına alma planlarını yapıyor tartışıyor.
Oysa, IŞİD'in El Kaide ve Saddam'ın eski askerlerinden oluştuğu hatta baş aktörlerin bazılarından büyük yardımlar aldığı da unutulmuyor.
Yine, Orta Doğu'da kendini gösteren "bu yaman çelişki" Dünya'nın dengesini alt üst ediyor.
***
Yazımızın kaleme alındığı saatte top ve uçak bombardımanından başka bir hareketlilik bahis konusu olmamakla beraber IŞİD'den Musul'u kurtarma operasyonları ve Türkiye'nin konumu gündemi zorluyor.
Operasyonla ilgili A, B, C planları olduğu bizzat Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan Türkiye'nin "bir yerde" Musul'a müdahale etme hakkına sahip olduğu da öne sürülüyor.
Aslında, Musul ve Kerkük'ün statüsünü belirleyen 1926 Ankara Antlaşması Türkiye'ye 'bir şartla' askeri müdahale hakkı veriyor.
Misak-ı Millî içinde kalan Kerkük ve Musul, 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile birlikte toprak bütünlüğü sağlanması şartıyla terk edilmişti.
Irak'ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan anlaşmaya göre, bugün bölünmüş yapısı ve bölgenin illegal örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye'nin haklarını gündeme getiriyor.
Buna göre, otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamı, Türkiye'nin Kerkük ve Musul'a girebilmesi için uluslararası hukukta meşru zemini hazırlıyor.
Yani Türkiye eğer isterse, Kerkük ve Musul'daki haklarını gündeme getirerek bu iki şehri kontrol altına alabiliyor.
1926 Ankara Antlaşması'nın maddeleri bakınız neleri ön görüyor:
- Musul vilayeti Irak'a ait olacak.
- Türkiye ve Irak arasındaki ateşkes hattını belirleyen Brüksel Hattı sınır olarak kabul edilecek.
- Irak, Musul'dan elde ettiği petrol gelirinin %10'unu 25 yıllık bir süre için Türkiye'ye verecek.
Türkiye bu parayı 4 yıl boyunca almış, kalan 21 yıllık hakkından ise 500.000 Sterlin'e İngiltere lehine vazgeçmişti.
Musul ve Kerkük, Türkiye'nin kuruluşunda Misak-ı Millî içindeydi.
Nitekim Atatürk, Musul vilayeti ve Misak-ı Millî tarifini 1923 yılında yaptığı konuşmada şöyle veriyordu;
"Bu hudut İskenderun Körfezi'nin güneyinden, Antakya'dan, Halep ile Katma İstasyonu arasında Carablus Köprüsü'nün güneyinde Fırat Nehri'ne ulaşır. Oradan Deyrizor'a iner, oradan doğuya uzatılarak Musul, Kerkük ve Süleymaniye'yi içine alır."
***
Türkiye'nin Musul ve civarı ile Suriye'de bir bölüm toprak üzerinde, anlaşmalarla sağlanmış hakkı olmasına rağmen, yıllar yılı gözü olmadığı açık açık görülüyor...
Öte yandan, bugün 55. gününe girmiş olan Suriye harekatının, daha uzun süre süreceği anlaşılıyor.
Zaten, öteden beri belirttiğimiz gibi, gerek Irak, gerek Suriye yani Orta Doğu'da askeri hareketlilik çok değişken ve çok zor şartlar içeriyor.
Rusya ve ABD'nin yıllar yılı Orta Doğu'da kesin başarı elde edemedikleri biliniyor.
Türkiye'nin Suriye girişiminden sonra Irak'taki tutumu beraberinde ne yazık ki çeşitli endişeler de getiriyor.
Orta Doğu'da yine zor günler bekleniyor.
Bir yanda tehlikeli bir bekleyiş bir yanda da "iki gözüm kapalı Bağdat'ı bulabilirim" şarkısı kulaklarda çınlıyor.