İçişleri Bakanı durumun farkında mı?
Adı 'Sessiz Devrim'di... Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bu adı lâyık görmüştü... İçişleri Bakanlığı'na bağlı Müsteşarlığımız, 2002-2014 yılları arasındaki 'Türkiye'nin Demokratik Değişim ve Dönüşüm Envanteri'ni içeren bu 'büyük eser'e tam dört baskı yaptırmıştı...
'Beka sorunu'na sürüklendiğimiz bugün, kurtulmak için savaş vermek zorunda kaldığımız ne kadar kavram, algı ve olay varsa nasıl da ballandıra ballandıra anlatılıyordu bu 'eser'de...
Örnekleyelim:
"Yönetime güvenlikçi bir perspektifi hâkim kılan, çatışmayı, gerilimi ve kavgayı esas alan anlayış tedavülden kalkmıştır " (s.17)...
Bu 'başarı' bugün ne kadar da anlamlı değil mi?
***
"Normalleşmeye yönelik adımlar darbe, post-modern darbe, darbe teşebbüsü gibi demokrasi karşıtı girişimlerin sorumlularının yargı önünde hesap vermeleri sürecini de beraberinde getirmiştir" (s.46)...
Pek iddialı ve afili cümleydi... Ta ki "Meğer bu yargılamalar orduya kumpasmış" denilene kadar!..
***
"Demokratikleşme hamlesinin ilk büyük adımı olarak, olağanüstü hal uygulamasına 30 Kasım 2002 tarihinde yani yeni hükûmetin kurulmasından on iki gün sonra, yeni bir uzatma kararı alınmayarak son verilmiştir... Bu adım, sembolik açıdan da 'sessiz devrim'in başlangıcında önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmelidir" (s.48)...
Burada kesinlikle gülmüyoruz!..
***
"Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi ile temel hak ve özgürlüklerin standardını yükselterek, demokratikleşme alanını genişletmek suretiyle her türlü görüşün barışçıl bir şekilde ifade edilebildiği, çözüm önerilerinin karşılıklı hoşgörü içinde tartışılabildiği, çoğulcu ve özgürlükçü bir ortamı sağlamak amaçlanmıştır" (s.49)...
Hendeklerle kıpırdanamaz duruma getirilmiş kent merkezleri, teröristlerin roketatarlarla devriyeye çıktıkları sokaklar, kesilen yollar, 'barışçıl' biçimde kamyonların ve iş makinelerinin yakılması bu paragrafa yeterli cevabı verecekti!..
***
"Çözüm Süreci'nin kamuoyuna doğru bir şekilde anlatılması amacıyla, ülkemizin önde gelen ve ülke meseleleriyle ilgili birikimi olan saygın yazar, akademisyen, sanatçı, kanaat önderi ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri arasından belirlenen Akil İnsanlar Heyeti oluşturulmuştur" (s.50)...
Bu dediklerinin bir kısmı pavyona, bir kısmı ise HDP/PKK çizgisine düştü!..
***
"Korkuların, tabuların, yasakların aşılması, toplumun ve devletin kendi sorunlarıyla yüzleşmesi, yıllardır konuşulamadığı için daha da büyüyen sorunların açıklıkla konuşulup tartışılması sağlanmıştır. Devletin ilk defa böylesine yoğun bir çözüm iradesi ve arayışı sergilemesi, aynı zamanda bir tür 'sosyal restorasyon' işlevi görmüştür" (s.50)
"Güvenlik paradigmasındaki değişime paralel olarak, sorunu yalnızca güvenlik tedbirleriyle özdeşleştirmeyip, terörle mücadeleyi çok boyutlu bir çerçevede toplumsal, psikolojik ve hukuksal boyutlarıyla ele alacak, sosyal bilimlerin verileriyle hareket edecek ve uluslararası deneyimlerden faydalanacak yeni bir yaklaşım benimsenmiştir" (s.55)...
Bu satırlarda kaybettiğimiz 'devlet aklını' şimdi Afrin'de, Münbiç'te aramak zorunda kalıyoruz haklı olarak!..
***
'Eser' o kadar büyüktü ki, Müsteşarlığımız onu İngilizce ve Arapça'yla birlikte 'Şorêşa Bedeng' adıyla Kürtçe de çıkarmış, bu 'eser' 'devletin ilk Kürtçe kitabı' olarak pazarlanmıştı!..
İflâs eden bir sürecin bu 'ayıplı envanter'i sanki bir 'başarı hikâyesi'ymiş gibi Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı'na bağlı müsteşarlığın internet sitesinde poz vermeye devam ediyor!..
***
İnsan merak ediyor... Devlet böyle yönetilmeye devam mı edecek? Gerçi Çiftlik Bank'ın yasak olmasına rağmen iki yıl 'banka' tabelasıyla para topladığı, teşvik aldığı, milleti dolandırıp sonra kaçabildiği bir ülkede bu soru biraz havada kalıyor ama neyse!..