İç güvenlik paketi güven vermiyor
İç güvenlik paketi olarak hazırlanan kanun tasarısı Meclis gündemine alınmıştır. Etnik temelde siyaset yapan siyasi partilerin farklı sebepleri olsa da, muhalefet partilerinin tümü, sivil toplum örgütlerinden hükümet yanlısı olmayanlar, yandaş olmayan medya, barolar ve bunlara benzer kuruluşlar, bu pakete itiraz etmekte ve çıkmasını istememektedir. Hatta Genelkurmay Başkanlığı’nın da başta jandarmayla ilgili konular olmak üzere birtakım konularda çekincelerinin olduğu da basına yansımış durumdadır. Hükümetin ise bu paketin çıkmasında ısrarlı tutumunu devam ettirdiği görülmektedir.
Paket olarak çıkarılmak istenen kanunların ve referanduma sunulan anayasa değişikliklerinin bugüne kadar sağlıklı bir sonuç getirmediği tecrübeyle sabittir. Özellikle 12 Eylül 2010’da referandum sonucu kabul edilen anayasa değişikliğinin sonradan ne kadar hatalı olduğunun anlaşılması unutulmamalıdır. O zaman da yargı üzerinde etkinlik sağlama düşüncesi ve bazı ideolojik yaklaşımlarla, esas ihtiyaç duyulan ve masum olan maddelerin ileri sürülerek, değişikliklerin paket haline getirilmesinin yarattığı sonuçlar ortadadır.
Gündeme getirilen güvenlik paketinin içinde uygulamalardan doğan bazı ihtiyaçlar da bulunmaktadır. Ancak bunların, geçmişte yaşananlar dikkate alındığında, diğerleri için kılıf olarak kullanıldığı algısı ağır basmaktadır.
* * *
Pakette mülki amirlere sıkıyönetim yetkilerinin verildiği görülmektedir. Eğer sıkıyönetim yetkilerinin kullanılması ihtiyacı doğmuşsa, o zaman ilgili bölgede sıkıyönetim ilan etme yetkisi iktidarın elindedir. Ancak bunun yaratacağı iç ve dış algının, devlete, dolayısıyla iktidara zarar vereceği düşüncesinin, mülki amirlere böyle yetkiler verilmesi durumunu ortaya çıkarttığı, bunun da doğru bir yaklaşım olmadığı açıktır.
Ayrıca kolluk kuvvetlerinin yargı yetkileriyle donatılması da uygun değildir. Gözaltı, arama, şüphe gibi konularda keyfi hareket etme endişesi bulunmaktadır.
Terörle mücadele yasası da dikkate alınarak, mevcut yasaların, yönetmeliklerin, yönergelerin ve emirlerin güvenliği sağlamada yeterli olduğu bir gerçektir. Burada önemli olan husus, bu konuda gösterilecek siyasi kararlılıktır.
Güneydoğu başta olmak üzere birçok bölgede PKK ve yandaşları gösteri yapmakta, yakıp yıkmakta, güvenlik güçlerini taciz etmektedir. Bölücü başının posterleri, PKK bezleri açılmaktadır. Güvenlik güçleri bu duruma yeteri kadar müdahale etmemektedir. Hatta gösterilerin emniyetini dahi sağladığına ilişkin haberler bulunmaktadır. Çözüm sürecinin zarar göreceği düşüncesiyle asker kışlasından çıkarılmamaktadır. Eksik olan kanunlar değil, siyasi yaklaşımdır.
Ancak gösteriler, bölücülük konusunda değil de iktidarın uygulamalarına karşı yapılmışsa, bu sefer güvenlik güçlerinin bu gösterilerin yapılmaması veya sonlandırılması hususunda çok kararlı hareket ettiğini görmek mümkündür.
Bu durumda çıkarılması istenen paketin, ülkenin, devletin ve milletin bekası, bütünlüğü ve güvenliğinden çok, iktidarın güvenliğine yönelik olduğu algısını ön plana çıkarttığı değerlendirilmektedir.
* * *
Paketin içindeki önemli bir sıkıntı da Jandarma Genel Komutanlığı’nın durumudur. Jandarma, askeri açıdan Genelkurmay Başkanlığı’na, iç güvenlik ve kolluk görevleri açısından İçişleri Bakanlığı’na bağlıdır. Kuruluş yönünden İçişleri Bakanlığı bünyesinde olup, Gnkur.Bşk.lığıyla koordinasyon içindedir. Seferde K.K.K.lığı kuruluşuna girmektedir.
J.Gn.K.lığının teşkilat ve yapısı değiştirilmektedir. Tamamen İçişleri Bakanlığı’na bağlanmaktadır. Terfi, sicil, mükâfat ve ceza, atama yetkileri bakanlığa verilmektedir. Bu durum Jandarmanın siyasallaşmasını beraberinde getirecek, askeri adap, gelenek, teamüllerin dışında hareket etmesi sakıncasını doğuracaktır. Hatta değişecek üniformaları dahi huzursuzluk yaratacaktır. Sonuçta teşkilatın moral ve motivasyonu bozulacak, görev anlayışı, askeri disiplinin dışına çıkacaktır. Harbiye’den Harbiyeli subay olarak mezun olan bir jandarma subayının içine düşeceği ruh halini tarif etmek mümkün olamayacaktır.
İktidar yanlısı gazetenin genel yayın yönetmeni, bu değişikliğin sebebinin, askeri vesayetin sona erdirilmesinin bir ayağı olduğunu, TV’de açıkça itiraf etmiştir. O zaman bu değişiklikte, TSK’nın etkinliğini azaltma düşüncesinin ön planda tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu düşüncenin ne anlama geldiğini okuyucuların takdirine bırakıyorum.
* * *
Bu nedenlerle ihtiyaç duyulan konuların ayrı ayrı gündeme getirilmesinin, sağlıklı bir ortamda müzakere edilmesinin ve her türlü saplantıdan uzak bir şekilde, toplumsal mutabakatın sağlanması da göz önünde tutularak sonuçlandırılmasının daha doğru olacağını değerlendiriyorum.