"Hoca" eş başkanlık istedi "Reis" elinin tersi ile reddetti!..
YENİÇAĞ'ı yakından takip edenler için söyleyeceğim; AKP'yi 22 Mayıs olağanüstü kongresine götüren süreç yaklaşık 1 yıl gecikme ile sonuçlandı. "Şuydu buydu" diye tekrara girmeyeceğim. Bundan sonrası için saltanat cephesinde neler olabileceğine ilişkin objektif tutmaya çalışacağım. 4 Mayıs Çarşamba günü sarayda 1 saat 40 dakika süren R.Erdoğan-Ahmet Davutoğlu görüşmesinin içeriğinden başlayalım;
Ahmet Hoca, yakın istişare ekibi ile yaptığı uzun değerlendirmeden sonra saraya görevi bırakmak veya olağanüstü kongreyi toplamak için gitmedi... Erdoğan'ı kendisine son bir şans tanıması için ikna edebileceğini düşünüyordu. İkna taktiği ise; "fikirde ayrılıklar olabilir ama itikatta biriz" üzerine kurulmuştu. Hatta, Turgut Özal, Süleyman Demirel döneminde yaşanan Cumhurbaşkanı-Başbakan kavgalarından örneklerle kendi aralarındaki ilişkilerin sadece bazı fikir ayrılıklarından öteye geçmediği üzerine örnekler hazırlanmıştı. Saray cephesi de sıkı hazırlanmıştı olağan olmayan olağan haftalık görüşmeye. R.Erdoğan'ın, Başbakan'ın azil veya istifasını alma düşüncesine karşı saray danışmaları "bunun uygun olmayacağına", "gerekçelerinin oluşmadığına", " bulunabilecek gerekçelere de kamuoyunun inandırılamayacağına" Erdoğan'ı ikna etmişlerdi. Sonuç olarak; Ahmet Hoca ne derse desin "olağanüstü kongre" kararında hemfikir olundu. "Reis", hocanın görevi bırakmak istemediğini "Mükerrem Sarol" formülüyle ajitasyona başvurup duygusallığa bağlayıp, görevde kalmak istediğini biliyordu. Saray tüm olasılıkları hesaplamış ve işi garantiye de almıştı!.. Bir hafta öncesinde hummalı bir çalışma yürütülmüştü. AKP delegeleri "külliye ziyaretleri" bahanesiyle geldikleri Ankara'da Beştepe ziyaretleri sırasında Binali Yıldırım, Süleyman Soylu ve Abdülhamit Gül tarafından sarayda imzaya açılan olağanüstü kongre talebini içeren belgeye imza atmışlardı.
Çarşamba görüşmesinde, Ahmet Hoca, R.Erdoğan'ın önüne görevde kalmak için seçenekler sundu. "Reis"in daha önce açıkladığı eş başkanlık fikrini bile gündeme getirdi; "Ben başbakan kalayım partinin genel başkanı başka biri olsun, partide eş başkanlık olsun..." dedi. Kendisinin Bakanlar Kurulu'nu yönetmeye devam etmesinin uygun olacağını partinin de başına birinin geçebileceğini söyledi. Erdoğan ise kendisine ulaşan imzaları göstererek, "bunun gereğini yapın. Olağanüstü kongreyi toplayın görevi devredin" dedi. Ahmet Hoca, umutsuz bir hamle daha yaptı; "delege imzalarının kendisinin bilgisi dışında sizin isminiz kullanılarak toplanıyor" demeye getirerek, "ben de sizin davanızın bir öncüsüyüm" sözleri ağzından döküldü. "Reis" ise, Arınç ve Gül olayında hocanın çekimser davranmasından, orayla irtibatından söz etti. Hiç geri adım atmadı. Ahmet Hoca, "yerime gelecek kişinin elinden tutayım onu kongreye ben hazırlayıp götüreyim partiyi teslim edeyim o zaman" diye ısrarcı oldu. Erdoğan, buna da ikna olmadı, yerine geçecek ismi de zikretmedi. Yakını Kerim Özkul'un çalışmalarından haberdar olduğunu partiyi ele geçirme girişimlerini bildiğini söyledi. Kerim Özkul'un mavi kaplı dosyasını önüne koydu.
Bundan sonra ne olacak?..
Cumhurbaşkanlığı'nda bir partinin kongresine karar verildi. Anayasada bahsi olan (!) Cumhurbaşkanın varsa partisi ile olan ilişkisi kesilir maddesinin yürürlükten kaldırıldığı bir kez daha tescil edildi. Artık kimin Başbakan olacağının da hiç önemi kalmadı.
R. Erdoğan fiilen başkanlığa yürütüyor... Resmi yasal süreç arkadan gelecek. Davutoğlu'na artık görev verilmeyecek. Suriye'nin yükü ve günahları onun omuzlarına yüklenecek. Gidişata göre "paralel" bile ilan edilebilir. Daha önceki yazımızda tasfiyelerden bahsetmiştim. Saray kulislerine göre; sürpriz isimler gündeme gelebilir; çok özel dosyalar açılabilir.
Edindiğim izlenimlere göre; çözüm/çözülme sürecinin faturası Beşir Atalay ve Yalçın Akdoğan'a yıkılabilir... Terörle mücadeledeki zafiyet, şehirlerin cephanelikle dolmasının faturası Efkan Ala'ya ciro edilebilir. Kongre sonrasında Bakanlar Kurulu'nda temizlik yapılacak. "Başbakan"ın MKYK'daki 2 adamı çizilecek. Grup Başkanvekilleri değişecek. Ahmet Hoca'nın en yakındakilerden Ali Sarıkaya ve Lütfü Elvan için sürprizler hazırlanıyor. Krize neden olan valiler, emniyet müdürleri, büyükelçiler kararnameleri başta olmak üzere bürokraside taşlar yerinden oynayacak. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a artık kesin gidici gözüyle bakılıyor. Almanya Büyükelçimiz Hüseyin Avni Karslıoğlu topun ağzında...
Genel Başkan/Başbakan kim mi olur?.. Bundan sonra Başbakan değil, saraya Bakanlardan Sorumlu Müsteşar atanacak. "Bu isim kim olur?" derseniz. Saray borsası, dalgalı seyir halinde!.. Bekir Bozdağ ile Mevlüt Çavuşoğlu güçleniyor. Numan Kurtulmuş, Binali Yıldırım, Mehmet Ali Şahin, Süleyman Soylu'nun isimleri hep gündemde. Ama kim olursa olsun, ilerleyen süreçte damat Berat Albayrak'ın önünü açacak ona yol yapacak.
Saltanatın küskünler cephesini de çok merak ettiğinizden eminim. Hoca, dün sabaha kadar Oran'da özel ofiste çalışmalar yapan ekiple dolaylı temas yürüttü. Bülent Arınç kendi ekibiyle Abdullah Gül için çalışma yürütüyordu. O kanattan şöyle bir teklif geldi; "Sen ya da Abdullah Gül aday olsun. Senin adına, görüştüğümüz delegelerden biz de imza toplayalım sen çıkamazsan Gül'ü çıkartırız. En kötü ihtimal ben çıkarım..." Davutoğlu, bundan sonra küskünlerle dolaylı bir birliktelik içine girecek. Fakat şanslarının olmadığına inanlardanım!..
Kısaca; şu 29 Nisan'dan bu yana siyasetin ana gündem maddesi olan gelişmeleri özetleyim mi?..
28 Şubat denen o süreci hatırlayın. Meşhur "balans ayarı"nı. O günleri tekrar gözden geçirin. İşin gerçeği, 4 Mayıs 2016'da post modern sivil darbe yapıldı!.. Askeri vesayete rahmet okutuldu!..