Herkese adalet
Adaleti "herkes için" dileyebilmek zor, bunun uygulanması için mücadele etmek daha da zor iştir; bazen "kendine rağmen" yapmak gerekir. Yapmaz, yapamazsan samimiyetini, gerçekliğini yitirir sade "laf" haline gelir.
***
Yıllar yıllar önceydi… Daha CHP İl Başkanı seçilmemişti. Daha Ekrem İmamoğlu kampanyası ve "oy nöbeti azmi"yle "popüler"leşmemişti. Türkiye'de işlenmiş siyasi cinayetlerin etkin şekilde araştırılması, faillerinin bulunmasını, faillerin arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılması gibi taleplerle kurulan Toplumsal Bellek Platformu'nun başkanlığını yapıyordu Canan Kaftancıoğlu…
Sabahattin Ali'den başlayarak, platformun sahiplendiği isimler arasında Cavit Orhan Tütengil vardı, Ümit Kaftancıoğlu vardı, İlhan Erdost vardı, Muammer Aksoy vardı, Bahriye Üçok vardı, Uğur Mumcu vardı, Behçet Aysan vardı, Metin Altıok vardı, Necip Hablemitoğlu vardı, Hrant Dink vardı…
O günlerde, bu isimler arasında neden 12 Eylül'e giden süreçte "siyasi bir suikasta" kurban giden Gümrük ve Tekel eski Bakanı Gün Sazak yok diye, niye siyasi sebeplerle katedilmiş bir gazeteci olmasına rağmen İlhan Darendelioğlu yok diye çok eleştirmiştim kendisini.
"Adalet"i, "darbe zemini yaratmak için orduevi bombalamayı planlayan ve bununla ilgili hiçbir hukuki bedel ödemeyen Hasan Cemal"in, "gözlerinin önünde işlenen Mustafa Kuseyri cinayetini örtbas edip, delilleri yok edip, suçu milliyetçilerin üzerine atan ve bununla ilgili hiçbir hukuki bedel ödemeyen Cengiz Çandar"ın üzerinden/aracılığıyla aramalarıyla ortaya çıkan tuhaf halin altını çizip, hayli sorgulamıştım iddialarıyla eylemleri arasındaki çelişkiyi.
Ve fakat… Sırf böyle diye… Sırf "adalet" dahil birçok kavramdan bambaşka şeyler anlıyoruz diye nasıl savunabilirim uğradığı adaletsizliği!
Demem o ki;
Kimse kimseyle aynı ideolojik çerçeveden okumak zorunda değil dünyayı, kimse kimseyle aynı siyaset anlayışını paylaşmak zorunda değil, kimse kimseyi sevmek zorunda da değil, benimsemek zorunda da değil hatta;
Ama herkes herkesin temel hak ve özgürlüklerine saygı duymak, herkes herkesin temel hak ve özgürlüklerine saygı duyulmasını savunmak zorunda.
Dan birileri için aramaya ihtiyaç duymayıp, birileri için ise cansiperane savunduğu "adalet"e Kaftancıoğlu'nun ihtiyacı var işte şimdi. Yarın, bugün Kaftancıoğlu için adalet talep edemeyenlerin de ihtiyacı olabileceği gibi…
Kaftancıoğlu'nun yargılanması siyasi mi? Hukuki mi?
Davanın zamanlamasını, savcının mütalaa hızını, mahkeme heyetinin savunmanın taleplerine karşı tutumunu ve elbette "müştekinin kimliği"nin davaya etkisini, bir yana bırakmak mümkün değil ama hadi bir yana bırakalım.
CHP'li bir siyasinin 2012 yılında attığı -suç unsuru içerip içermediği de tartışmalı- tivitlerden dolayı yargılanması siyasi değilse, hukukun gereği ise o zaman AK Partili siyasilerin de aynı yıllarda attıkları tivitlerden, misal şimdi yargının "terör örgütü" olarak tanımladığı cemaate dönük destek ve övgü mesajlarından, konuşmalarından ve hatta o "örgüt"ün "suç" sayılan "eylemlerine" katılımlarından dolayı yargılanıyor olmaları gerekmez mi?
Yasaların herkese eşit uygulanması gerekirken ortaya çıkan bu eşitsiz uygulama bile Kaftancıoğlu'nun yargılanmasına itiraz etmek için yeterli değil mi?
BAK SEN ŞUNLARIN YAPTIĞINA!
Başbakanlığı kaybetti…
"Hoca"lık ağırlığını kaybetti…
"Danışman"lık günlerinin gizemini, "perde arkasındaki güç", "üst akıl", "klavuzluk" imajını kaybetti…
Ama maşallahı var; espiri anlayışından hiçbir şey kaybetmemiş Ahmet Davutoğlu!
Yavuz Oğhan, İsmail Saymaz ve Akif Beki'nin soruları karşısında takındığı tavır, sevmek için kafasından tutup da ayakları yerden kesilene kadar kaldırdığı çocuklara karşı takındığı tavır kadar sürreal;
Biz göremiyoruz tabii ama sıradan fanilerden farklı olarak adeta bir Dali tablosu gibi olmalı düşünce sistemi.
Duydunuz mu yakındığı şeyi;
"2017 Nisan'ı öncesinde yeni anayasa paketiyle ilgili düşüncelerimi anlatabilmek ve kaygılarımı anlatmak için TV kanallarına girişimlerde bulundum. Hiçbiri olumlu cevap veremedi."
Allah Allaaaaah! Çok enteresan… Ayıp… Terbiyesizlik… İnsan duyunca hayret ediyor… Acaba niye ki!
Sizin bu girişimlerde bulunduğunuz güne kadar, misal Başbakanlığınızda, medyamız farklı, hele de muhalif fikirlere son derece açık, bunları duyurmak konusunda son derece cesaretliydi halbuki; zinhar sansür, ambargo, karartma mekanizmalarını işletmezdi! Kemal Bey olsunlar, henüz müttefik değillerdi ya o günlerde Devlet Bey olsunlar, Temel Bey olsunlar; kanal kanal gezer, eleştirilerini, uyarılarını geniş geniş ifade ederlerdi; böylesi bir özgürlük ortamında size niye öyle bir "yok sayma" politikası uygulandı ki!
SORU-YORUM
"Ama Rusya'nın emperyal emelleri var"mış; ama ABD'nin emperyal emelleri yok mu?