Her şey normal ama Türkiye anormal!
“Yolsuzluk Operasyonu” nda üç gün ağzını bıçak açmayanlar bütün dünyanın “Hukuka müdahale” olarak kabul ettiği görevden almalar, tayinler, alelacele gerçekleştirilen hukukî düzenlemelerden sonra bülbül kesildi.
Dediklerine göre “Her şey normal” miş. Evde bulunan para sayma makineleri, bir bankada bile olmayacak kadar para kasaları, ayakkabı kutuları içerisindeki eşek yüküyle euro ve dolarlar, her şey ama her şey normalmiş...
İyi de “Her şey bu kadar normal”se Türkiye niye anormal?
Başbakan’ın bu orantısız öfke ve telâşı niye?
Bir cemaate saldırıyor, bir ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone’ye. Bir bu haberleri milletle paylaşan gazete ve televizyonlara parmağını sallıyor, bir, operasyonu yapan ve tek suçları başlarındaki savcının emrine uymak olan polislere?
ABD ve elçisine niye kızıyorsunuz?
Siz ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanı değil misiniz? ABD’nin önerdiği “Medeniyetler İttifakı”nın Başkan Yardımcısı olarak görev yapmıyor musunuz?
Aynı Ricciardone Diyarbakır’ı merkez tutmuş, Güneydoğu’yu mikser gibi karıştırır, PKK’ya mahallinde taktik verirken çok mutluydunuz. O günlerde yandaş kalemleriniz malum mesele sebebiyle suçlanan bakanlarınızın ağzından Ricciardone ile ilgili olumsuz tek kelime çıkmadı.
Sonra o “Medeniyetler İttifakı” dediğiniz şey, şimdi “İnlerini biliyorum, girip kökünü kazıyacağız” dediğiniz Gülen’in başlattığı “Dinler Arası Diyalog”un yansıması değil miydi? Yoksa daha birkaç hafta önce, “Ne istediler de vermedik?” diye sitem eden başka ülkenin başbakanı mıydı?
Siz her kim ne istiyorsa veriyor musunuz?
O zaman ne bu emekli, dul ve yetimlerin aldığı maaş? Yoksa devlet “Her istenileni” değil de, “İmkânları doğrultusunda, her hak edileni mi verir?”
“Biz iktidar olduğumuzda kaç valiniz, kaç polis müdürünüz, kaç kaymakamınız, kaç bürokratınız vardı, şimdi kaç tane!” sitemleri, devletin, devlet dışı oluşumlarla paylaşıldığının itirafı değildir de nedir?
Öyle bir Türkiye oluşturdunuz ki, yarın öbür gün PKK için de “Biz iktidar olduğumuzda kaç valiniz, kaç kaymakamınız, kaç bakanınız vardı, şimdi kaç vali, kaç kaymakam, kaç bakanınız var?” itirafları duymak bizi hiç şaşırtmayacaktır.
Dünkü yazısında Yurt gazetesi yazarlarından Sayın Yılmaz Polat hatırlattı:
“Erdoğan 11 yıllık iktidarı boyunca ikinci ‘ABD Büyükelçisi’ni hedef alıyor.
Birincisi; hatırlayacaksınız, 2003-2005 yılları arasında Bush yönetimi tarafından atanan Eric Edelman idi.
Edelman’ın Erdoğan’la arasının neden bozuk olduğu, Wikileaks belgeleri yayınlanınca daha iyi anlaşıldı. Edelman, Erdoğan’ın İsviçre’de gizli hesapları olduğunu öne sürüyordu.”
Ne diyelim?
Kutu kutu, kasa kasa görüntüler ortadayken ve yapılan görevden almalar, kanunî değişiklikler ve ’benim adamım’ diye gerçekleştirilen atamaların ardından, “Hukuka güvenin” deniyor ya, insan gülsem mi, ağlasam mı, bilemiyor!
Tamam, hukuka güveneceğiz güvenmesine de, lâkin şu Deniz Feneri Davası aklımızdan bir türlü çıkmıyor ki!