Hepimizin krizi!
Biz, bu ABD'yle ilişkileri anlamayanlardanız... Meselâ, ilişkilerimiz iyi olunca çok mu sevinmeliyiz veyahut da aramız bozulunca bunu 'büyüklüğümüzü çekemezlik'le mi açıklamalıyız, doğrusu bilmiyoruz...
Resmen başımız dönüyor... ABD'de ne zaman iyi ağırlansak, aklımıza Ecevit'in o fotoğraflarını getiriyorlardı: "Baksana, ABD Başkanı, neredeyse Ecevit'in omuzuna ayaklarını uzatacak!.. Ama şimdi A sınıf protokolle ağırlanıyoruz... İtibar farkını görün... "
Oysa tantana çıktığında öbür edebiyat da hazır: "Türkiye, eski Türkiye değil... Dünya liderliğine yürüyoruz... O yüzden bizim yolumuzu kesmek için her türlü düşmanlığı yapıyorlar..."
Daha bir ay geçmedi Erdoğan ve Trumph arasındaki samimi fotoğrafları gösterip "Kıskananlar çatlasın" sloganlarının atılmasının üzerinden... Onu unutanlara son MGK toplantısında 'stratejik ortak' şeklinde geçen ülkenin Nijerya olmadığını hatırlatmakta fayda var...
***
Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenler haklı olarak 'hukuk devleti' olduğumuzu ve ve Rahip Brunson hakkında ancak yargının karar verebileceğini söylüyor... Bu doğru bir yaklaşımdır ama bu yaklaşımdaki inandırıcılığı zedeleyecek işleri kendimiz yaptık...
Meselâ Brunson'ın 'sağlık gerekçesi'yle ev hapsine alınmasını, karşı taraf yani ABD 'boyun eğme' ama 'yetersiz boyun eğme' olarak gördü ve daha fazlasını istiyor... Bunun da yargı tarafından değil, siyaset kurumu tarafından halledilebileceğini düşünüyor... Açıkçası Türk yargısının bağımsızlığına inanmıyor ve onun siyasetin emrinde olduğuna hükmediyor... Bunun için de siyasetçiler üzerinden yaptırım başlatıyor, arkasının çok daha büyük şekilde geleceğini hissettirmekten kaçınmıyor...
***
Deniz Yücel vak'ası 'Türkiye'de yargı siyasetin emrinde' diye düşünenlere koz vermişti zaten... Deniz Yücel tutukluyken, iktidar sahiplerinin onunla ilgili sözlerini duyanlar "Türkiye'de idam cezası olsaydı, kesin idam edilirdi" hükmüne varabilirdi!.. Siyasîlere bakılarsa, bütün baskılara rağmen asla serbest bırakılmayacaktı!.. Onun çok büyük bir 'terörist ve ajan' olduğunu söylüyorlardı!..
Almanya konuyla çok yakından ilgilenirken, sonra bir baktık ki tahliye edilmiş!.. Üstelik tutukluluk hâlinin devam ettiğine dair karar ortadayken!.. Buna 'terörist ve ajan' Deniz Yücel de şaşırmıştı... Ardından Alman devletinin tahsis ettiği uçakla Türkiye'den uçtu!..
***
Hukuk, siyasetin telkinine bu kadar açık görüntü verirse, kendisini 'dünyanın efendisi' olarak görenler de işi hukukî yönden çözmeye çalışmak yerine, siyasetin tepe noktasına baskı yaparlar...
Onlar kendileri açısından doğruyu yapıyorlar... Burada kendisini gözden geçirmesi gereken taraf biziz... Biz doğruyu yapıyor muyuz? Hukukun itibarını ne kadar koruyoruz, yargı bağımsızlığına gerçekten önem veriyor muyuz?
***
Görünen o ki, ABD'yle tarihin en büyük krizine doğru ilerliyoruz ve Suriye topraklarının yeniden yapılandırılmasında da bu krizin etkisi olacak... Bu artık 'millî mesele' ve muhalefetin ezici çoğunluğu, ABD'nin Türkiye Cumhuriyeti'nin fazlaca hafife alan küstahça tavrına karşı iktidarın yanında yer alacak...
İktidar, bu desteği de arkasına alarak, gelen baskılar karşısında ne kadar direnç gösterecek ve ülkedeki Amerikan askerî varlığıyla ilgili -cevap niteliğinde- hangi adımları atacak göreceğiz...
2002'den bu yana muhalefetin bu kadar yüksek desteğini ilk defa alan iktidarın esas sınavı şimdi başlıyor... Eğer Rahip Brunson konusunda geri adım atar ve yargı da buna paralel bir uygulama içine girerse, bundan sonra kimse 'yargı bağımsızlığı'ndan söz edemez... Benzer baskılara kapılar sonuna kadar açılır...
Krizin Suriye ve ekonomi boyutlarıyla birlikte çok derin olduğu aşikâr... Bu orantısız baskıyı dengelemeye çalışabileceğimiz tek alan 'birliğimiz' olabilir... Dileriz hiç kimse bu durumu iç siyaset malzemesi olarak kullanmaya çalışmaz ve tarihin aleyhimize seyretmesine çanak tutmaz... Çünkü bu artık, sık sık eleştirdiğimiz iktidarın değil hepimizin meselesi...