Hemşehri bankacılığı
Bankacılık sektörü o kadar sorunlu ki; bir dokununca bin ah işitiyorsun.
Yabancılara satılan özel bankaların Türk Genel Müdürleri’nin Fransız, İngiliz ve Arap patronlarına para kazandırmak için çalışanlarına nasıl zulüm ettiklerini defalarca anlattım.
Gerçekten bu bankalardaki hedef baskıları dayanılmaz boyutta.
Özel bankalarda bunlar olurken devlet kontrolündeki bankalarda neler oluyor?
Onlar güllük gülistanlık mı?
Kamu bankalarında şu an için öyle hedef baskısı ve mesai uzama sorunu fazla yaşanmıyor ancak orada yaşanan en büyük sorun ise “hemşehricilik”.
Bu konuda bana ulaşan bir elektronik posta durumun ne kadar ciddi olduğunu anlatıyor.
“Kamu bankalarının genel müdürleri hükümet tarafından atanıyor. Bu atamada hükümette etkin milletvekillerinin etkisi büyük oluyor. Milletvekili istediği kişinin genel müdür olmasından sonra bölgesinde yeniden seçilmesi için o bankaya hemşehrilerini işe aldırıyor. Nitekim çalıştığımız bankada da öyle oldu. Başarılı genel müdürümüz kamuda başka bir göreve atandı ve yerine atanan genel müdür adeta insan kıyımı yaptı. Başarılı başarısız demeden tüm kadroyu dağıttı ve yerine kendi hemşehrilerini aldı.”
Dünyanın neresinde böyle bir şey var?
Okuyucumuzun yazdıkları bunlarla bitmiyor.
Bir telefonla verilen krediler ve daha bir çok iddialar.
Bunları maalesef bankacılık kanununa muhalefet etmemek için yazamıyoruz.
Zaten bu kanun bankaları korumayı değil adeta bankalardaki haksızlıkları, yolsuzlukları ve ahlaksızlıkları yazdırmamak için çıkartılmış.
4389 sayılı yasaya göre bankaların ismini vererek hatta ima bile ederek aleyhinde yazı yazamazsınız.
Bankada müdür, müşteri hesaplarını boşaltıp kaçar. Bunu şu banka diye yazamazsınız. Sadece “bir banka” diye anlatırsınız. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bu yasa maalesef dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz tarafından çıkartılmıştır.
İşte bu yasa, özellikle kamu bankalarında dönen dolapların üzerine karanlık bir perdenin örtünmesine neden olmaktadır.
Yine bir okuyucumuzun yazdığı iddiaları ise yine bu yasa korkusu ile maalesef anlatamıyoruz. İstanbul Güneşli’deki bir kamu bankası şubesinin müdürünün Gaziantep’teki şirketlere orada bankanın hiç şubesi yokmuş gibi milyarlık kredi vermesini maalesef yazamıyoruz.
Hatta bu yasaya göre her hangi bir bankanın tuvaletinin bile pis olduğunu yazamazsınız.
Türkiye’de yasa yapıcılar maalesef tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumakta gerekli titizliği gösteremiyorlar.
Bankacılığın kitabı artık yeniden yazılmalı.
Bankaların sermayelerini koruduğu iddia edilen bu yasa değişmeli ve gerçekler tüm kamuoyunca bilinmeli.
Benim vergimle kurulan ve yönetilen bir sermayeyi, halkın denetiminden saklayamazsın. Özel bir banka usulsüzlük yapıyorsa bu ismi ile yazılabilmeli.
Geçen hafta da belirttiğim gibi bir banka çalışanlarına “mesaiye gönüllü kalıyorum” diye sözleşme imzalatıyor. Maalesef bu bankanın adını yazamıyoruz. Yazmış olunsa en azından iş müfettişleri bunu suç duyurusu kabul edip, çalışanın hakkını koruyacak. Ancak yasa, çalışanı değil de bankayı koruyor.