Hem Şanghay, hem NATO olmaz
Başlangıçta sözde askeri vesayeti sonlandırma düşüncesiyle AB'ye sarılan, müzakere tarihi alabilmek için KKTC'yi bile gözden çıkaran yönetim, bu konuyumalum cemaatin desteğiyle hallettikten sonra, kendi ideolojisini uygulama hususunda rahatlamış, bir müddet sonra AB'yle ilişkiler de zayıflamaya başlamıştır.
AB'nin ikiyüzlü olduğu belliydi
Müzakere sürecinde, bir kısmı ülke için yararlı olan reformlar yapılmış, ancak buarada ülke için uygun olmayanlar da kabul edilmiştir. Bu süreçte AB, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyayı, jeopolitik gerçekleri ve güvenlik algılamasını dikkate almadan istekler öne sürmüş, istekler yerine getirilmeyince de, üyeliği geciktirmiş ve belirsizleştirmiştir. AB'nin terör konusundaki duyarsızlığı, hatta desteği, Türkiye-AB ilişkilerinin gerilmesi sebeplerinin başındadır. Ayrıca bazı üyelerin, Türkiye'yi birliğe istemediğine ilişkin beyanları da olmuştur. Bu davranışlar, AB'nin Türkiye'yi birliğe alma niyeti olmadığını, ancak Türkiye üzerindeki kontrolü de kaybetmek istemediğini açıkça göstermektedir. Bu durum ikiyüzlülüktür, fakat yeni ortaya çıkan bir şey de değildir. Başından beri karşılıklı bilebile oynanan bir oyundur.
Batıya karşı tutum sertleşiyor
Batının, 15 Temmuz darbe girişiminde Türkiye'ye beklenen desteği vermemesi Türkiye'nin tepkisini çekmiştir. Olağan Üstü Hal ve KHK uygulamaları, ihraçlar, gözaltılar, tutuklamalar, bu arada ortaya çıkan mağduriyetler, batı nezdinde tenkit edilmiştir. İnsan hakları, evrensel hukuk kuralları ve özgürlükler üzerinde yapılan kısıtlamalar, özellikle siyasilerin ve gazetecilerin tutuklanması gerginliği artırmış, karşılıklı sertlik baş göstermeye başlamıştır. Diğer taraftan, başkanlığın ve buna paralel anayasa değişikliklerinin referanduma götürülmesi olasılığı, seçmenin kazanılması ve pekiştirilmesi ihtiyacını doğurmuştur. Bu durum milliyetçi duygulara sarılmayı gerektirmiş, batı karşıtı söylemler, meydan okumaya kadar uzanmıştır. Başkanlıkla bütün erglerin ve yetkilerin tek elde toplanması, özgürlüklerin ve hukukkurallarının kısıtlanarak, daha az demokrasiyle otoriter bir rejim oluşturulmasıisteğinin, batıdan uzak kalma davranışını gerektirdiği de düşünülebilir. AB'ye ve AP'ye çekilen restler ve NATO toplantısında söylenenler, bu kapsamda mütalaa edilebilir.
AB yerine Şangay, Şangay olursa NATO olur mu?
Türkiye, AB'yle gerilen ilişkilerden dolayı Şangay İşbirliği Örgütü'nü (ŞİÖ) gündeme getirmiştir. Bu konuda Rusya'dan değerlendirme yaptığına, Çin'den de Türkiye'nin işbirliğini derinleştirme arzusuna önem verdiğine ilişkin tepkiler gelmiştir. ŞİÖ bağlantılı ülkelerin hiç birinde gerçek demokrasi yoktur. Genelde otoriter rejimlere sahiptir. İnsan hakları, özgürlükler ve evrensel hukuk kuralları tartışmalıdır. Fert başına düşen gelirler düşüktür. ŞİÖ, AB'den farklıdır. Onun yerine geçmez. Türkiye NATO üyesi statüsüyle ŞİÖ üyesi olamaz. Katılmak için önce NATO'dan çıkmak gerekir. AB gibi ekonomik ağırlıklıdeğil, daha çok güvenlik ağırlıklı örgüttür. Üye olunursa ekonomik açıdan zararı bile olabilir. Türkiye, AB'ye üye olma yerine kurumlarla ilişkileri sürdürmelidir. Hatta egemenliği paylaşmayacağımız için daha uygundur. Böylece batı çıpasını muhafaza etme, iyi yönleri uygulanma, ikiyüzlü davranışları da yüzlerine vurma imkânı elde tutulur. İlişkilerde dikkatli ve uyanık olmak şarttır. NATO'ya da fazla güvenmeden, dışarıda kalma yerine içeride yönetimde olmanın, 28 ülkeyle konuları müzakere etme ve istemediğimizde veto hakkı kullanmanın daha avantajlı olacağı düşünülmektedir. Bunlar, çok taraflı ilişkiler kapsamında ŞİÖ'yle ilişkilerimizi geliştirmeye engel değildir. Statümüzü Diyalog Ortaklığından, Gözlemci Ülke konumuna yükseltmek için de çalışılmalıdır. Siyaset, ŞİÖ'ye girmeyi, Gnkur.Bşk. ise NATO toplantısında ittifakımızın güçleneceğini ifade etmiştir.
Türkiye kendine güvenmelidir. Hiçbir ülke ve örgüte mahkûm değildir. Son tahlilde ŞİÖ üyeliğinin, iç ve dış politikaya yönelik taktiksel olarak gündeme getirildiği değerlendirilmektedir.