Hayrettin Karaman örneğinden hareketle!
Sayın Hayrettin Karaman’ın Fransa ve Bütün Haçlı dünyasının Mali’ye çullanması karşısında sergilediği duruş şöyle: “El-Kaide’nin İslam anlayışı ve İslamlaşma yöntemi ile birçok konuda mutabık değilim, ama bir ülkede Batılıların egemen olmasına, el-Kaide’nin egemen olmasını tercih ederim. Eninde sonunda eldeki sahih İslam kaynakları ve bütün dünyayı etkileyen global değişim, İslami yönetimleri de etkileyecek, ifratlar yontulacaktır (Yenişafak, 25.01.2013).”
Suriye’deki isyan için söyledikleri ise çok farklı:
“Suriye’de de Esed’in zulmü yeni değildi ve ben bu zulme karşı olduğumu defalarca ifade etmiştim, ama mazlum Suriye halkını savaşa davet etmedim. Bu direniş önce silahsız başladı ve yeterince devam etti, sonra bizim tahrik ve teşvikimiz söz konusu olmadan silahlı direnişe dönüştü. Bu durumdan sonra direnişçiler vazgeçse bile Esed’in onları sonuna kadar imha edeceğini bildiğim için onlara yardım etmek gerektiğini yazdım(10.01.2013).”
Oysa Suriye’deki isyancıların arkasındakiler de aynı Haçlı dünyası.
Şimdi siz dünyada olup bitenleri yakından takip eden bir entelektüel olsanız ve İslâm’a yeni girmiş bulunsanız, İslâm’ı en iyi yaşayan ülkelerden birisi de Türkiye diyerek bu topraklardaki İslâm âlimlerine odaklansanız Karaman Hocanın bu iki duruşu karşısında kendinizi nasıl hissedersiniz?
Öyle ya, adam “az önceki kendini” yani “Haçlıyı” Mali’de de tanıyor Suriye’de de. Haçlının Mali’de de Haçlı Suriye’de de Haçlı olduğunu çok iyi biliyor. İnsan dünkü kendini bilmez mi, bilir elbette.
Amma Müslüman’ı yeni tanıyor ve o Müslüman Mali’de Haçlılara karşı, Suriye’de Haçlılara hak verir durumda. Olayları çok yakından takip ettiği ve tabii Haçlıları çok iyi tanıdığı için “Bu direniş önce silahsız başladı ve yeterince devam etti, sonra bizim tahrik ve teşvikimiz söz konusu olmadan silahlı direnişe dönüştü” iddiasına da çok şaşırıyor. Çünkü o, “Suriye’yi karıştırma işlerinin” arkasında da Haçlıların olduğunu tahmin etmiyor, biliyor.
Hadi Mali ve Suriye’de bir kafa karışıklığı var diyelim. Çünkü insanın yanılmazı olmaz ve herkes her şeyi bilemez. İyi de, Libya için, “NATO’nun Libya’da ne işi var” diyen Müslüman Türkiye Başbakanı’nın aradan iki gün geçtikten sonra ülkesini Libya’ya saldırmak için NATO üssü haline getirmesine İslâmiyet ne diyor, o yeni Müslüman, Türkiye’deki Müslüman âlimlerden bu konuda da fetva görmek istiyor, isteyecek. Mali’de Haçlılara karşı Müslüman tarafında olmanın Suriye’deki izdüşümü elbette yine Haçlılara karşı olmak olmalı değil miydi? Hadi, bâzı çekincelerden dolayı bu olmadı, illâ Haçlının yanında olmak mı gerekiyor? Bir Müslüman âlim için üçüncü bir yol üretmek imkânsız mı? İnsan hiç olmazsa birkaç hafta olsun tarafsız kalamaz mıydı? Haçlıları ikna edemeyeceğine göre Esad’ı ikna etmek için “Şam’a gitmek dâhil” bütün yolları denemeye değmez miydi? Akan ve akacak Müslüman ve insan kanını durdurmak için şehitlik bile göze alınmalı değil miydi?
Ve bütün bu işlerde, “Büyük Orta Doğu Projesi” nin rolü ile “Eş Başkanlığın” mâliyeti sorgulanmalı değil miydi? Türkiye Cumhuriyeti’nin Müslüman Başbakanı BOP Eş Başkanı olurken âlim olarak kiminle istişare etti? Dayandığı âyet, hadis ve icma var mı? Mısır halkına Tahrir Meydanı’ndan “Size laikliği öneriyorum” aklı vermesi Şer’an neye dayanıyor? Bütün bunlar Türkiye’deki İslâm âlimlerini hiç mi ilgilendirmiyor? Soru çok, çünkü sorun çok.
Zira milletin yolunu aydınlatması gerekenler resmi netleştirmekten ziyade flulaştırıyor.
Hele, BOP Eş Başkanlığı gibi seslerini yükseltmeleri en elzem anlarda susmaları sıradan insanı körün fili tarifi gibi bir tercihle baş başa bırakıyor...
NOT: “AKP Nasıl PKK’lılaşıyor” başlıklı yazımızda Diyarbakır’da PKK bezi çekilen Özal Bağlar Hastanesi’nin AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’na ait olduğunu yazmıştık.
Diyarbakır’dan bir tanıdık aradı ve o hastanenin Diyarbakırlı İşadamı Süleyman Odabaşı’na ait olduğunu söyledi.