Hatalı politikanın getirdiği kayıplar
Harp stratejisinde geçerli olan ve her duruma uyarlama yapılabilecek bir ifade mevcuttur. “Yığınakta yapılan hata muharebe sırasında düzeltilemez, bu hata muharebenin sonuna kadar devam eder”. Stratejinin bir kuralı olan bu ifade, “stratejide yapılan hata sonradan taktiklerle düzeltilemez” şeklinde de anımsanmaktadır. Türkiye’nin, Suriye politikasında yaptığı stratejik hatanın maliyeti bu geçerli kuralın bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.
İnsanların ölümü karşısında duyarsız kalmamak ve bunu önlemek için teşebbüslerde bulunmak, en başta insani bir görevdir. Bu teşebbüsleri, ülkemizin çıkarlarına zarar vermeden ve belli bir ideoloji gözetmeden yerine getirmek mümkünken, Suriyeli silahlı muhaliflere aktif destek sağlanması şeklinde yapmanın, mevcut bir krizi çözmek ve insanların ölümünü önlemekten ziyade tam tersi bir sonuç ortaya çıkardığı müşahade edilmektedir.
***
Politikada yapılan bu stratejik hatanın ülkemiz açısından yarattığı kayıpları gözden geçirdiğimizde aşağıdaki konuların ön plana çıktığı görülmektedir.
Silahlı muhaliflere verilen aktif destek sonucunda devlet güçleriyle olan çatışma artmış ve bu durum daha fazla insanın ölümüne sebep olmuştur. Burada Suriye Devleti’nin, başta Rusya olmak üzere İran’ın ve Çin’in desteğiyle ayakta kalabileceği, rejimini ve yönetimini ne pahasına olursa olsun muhalif direnişçilere karşı kıyasıya korumaya çalışacağı önceden görülememiştir. Muhaliflere ABD başta olmak üzere verilen destek sözde kalmış, BM, Arap Birliği, NATO ve diğer uluslararası kuruluşların tepkisi, yeterli ve etkili olamamıştır. Burada Türkiye yalnız bırakılmıştır.
Suriye’deki çatışmaların şiddetlenmesi, Türkiye’ye olan mülteci akımını başlatmış, bu akım gittikçe artmış, resmi olmayan rakamlara göre 150.000’e ulaşmıştır. Daha da artma ihtimali mevcuttur. Türkiye bu mültecilere bakmak zorunda kalmış ve bu durum ekonomik açıdan Türkiye’ye kayıplar getirmiştir. Ayrıca kendilerine iyi bakılmadığı gerekçesiyle mültecilerin bir kısmının tepkisiyle de karşılaşılmıştır. Bu da sosyolojik bir kayıp olarak nitelendirilebilir.
Suriye’deki çatışmalardan dolayı Türkiye’nin hem Suriye’yle olan ticareti durmuş, hem de Suriye üzerinden diğer ülkelerle yapılan ticaret de sekteye uğramıştır. Bu da diğer bir ekonomik kayıp olarak karşımıza çıkmıştır.
Sınırda artan kriz, Türkiye’nin savunma harcamalarında da artış yaratmıştır.
Suriye’de devlet güçleriyle muhalifler arasındaki çatışma, ülkenin kuzeyinde bir otorite boşluğu yaratmış ve Kürt gruplar burada duruma hâkim olmuş, olası bir özerk bölge doğuşuna imkân yaratılmıştır.
Kuzeyde oluşan otorite boşluğu PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD’ye manevra alanı yaratmış, bölücü terör bu bölgeden de gelmeye başlamıştır. Böylece Türkiye’nin terörle mücadele cephesi genişlemiştir. Bu gelişme, muhaliflere destek verdiği gerekçesiyle Türkiye’ye karşı Esat yönetimi tarafından da kullanılmıştır. Ayrıca muhaliflerin cephesinde yer alan El-Kaide ve benzeri terör örgütleri, eylem için yeni bir alana sahip olarak bölgede tehdit oluşturmaya başlamışlardır.
Uygulanan politika Rusya ve İran’la olan ilişkilerimizi olumsuz yönde etkilemiş, İran’ın teröre dolaylı desteğini beraberinde getirmiş, bu durum bölücü terörle mücadele cephemizi daha da genişletmiştir. Rusya ile sıkıntılı bir dönemin yaşanmasına da sebep teşkil etmiştir.
Ayrıca uygulanan politika, bölgede Şii dayanışmasını da artırmıştır. Bunun sonucunda Türkiye’nin, Irak’ın kuzeyindeki yönetimle yaptığı işbirliğinden dolayı Irak’la ilişkilerde başlayan soğukluk daha da ilerlemiştir.
***
Sonuçta, Suriye dışında bu krizden zararlı çıkan tek ülke Türkiye olmuştur. Ancak politikadaki hatalardan, siyasetin esnekliğinden dolayı yön değiştirerek, tam olmasa dahi kısmen kurtulmak ve zararları azaltmak mümkündür. Nitekim BM ve Arap Birliği özel temsilcisi Lahdar Brahimi’nin arabuluculuk girişimlerine verilen destek ile Başbakan’ın İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’la yaptığı görüşmeden çıkan sonuç, Türkiye’nin Suriye politikasında esneklik yapacağını göstermektedir.
Türkiye’nin muhaliflere verdiği desteği sınırlandırması, Rusya ve İran’la, hatta sürece Çin’i de dahil ederek, bir geçiş yönetimi kurulması yönünde anlaşması ve bunun da Rusya ve İran’ın istekleri yönünde olmasına sıcak bakması, krizi yumuşatabilecektir. Esad yönetimin değişmesi Türkiye açısından prestij sağlayacak, devam eden kayıplarını azaltabilecek, çözümün Rusya ve İran’ın da kabul edebileceği şekilde olması, onların da olumlu davranmasına imkan yaratabilecek, sonuçta Suriye’de şiddetin durmasına da yol açabilecektir. Önemli olan hatanın görülebilmesi, bunda ısrar edilmemesi ve düzeltici politikaların uygulanmasıdır.