Gıda terörünün zırhı "Gıda Güvenliği Kanunu" mu?
Eller aya giderken bizdekiler yine tabanvayda. İnsanın en önemli ihtiyacı gıdanın nerelerde olduğu malumunuz. Bu konuda yıllardır mücadele eden Hakkı Şafak Ses Hocam yine bam teline dokunmuş. Önce okuyalım yarın da kimler taş koyuyor bölümüne gireceğiz:
***
Henüz AKP iki yıllık iktidardı. 2004 yılında ilk kanuni düzenleme, bir kararname ile uygulanmaya başlandı. Her ne hikmet ve hangi akla hizmetse acele ile bir karar alındı. Belediyelerin de yetkisinde olan "Gıda güvenliği için numune alma, analiz ve ceza yetkileri" Merkezi hükümete yani Tarım Bakanlığa devredildi. Yani "Gıda güvenliği denetim ve yetkisi tek elde Tarım Bakanlığında" toplandı. Daha sonra 2010 yılında özel bir kanuna kavuştu "Gıda Güvenliği (!)".
Veterinerlik hizmetleri, ile birleştirilerek, daha birçok başlık katılarak uzun bir isme sahip oldu: Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu
"Gıda" da, "yem"di ne de olsa. Zaten bitki sağlığı da insan sağlığı ve gıdası ile komşu ve ilgili. Hepsini bir kanun başlığı altına halletmek pratik bir akıl diyelim. Ha öküzün "yemi" ha insan "gıdası." Hepsi nasıl olsa yenilen şey değil mi?
Böylece bu kanunla belediyelerin "Sağlık İşleri Daire Başkanlıkları" gerçek işlevini kaybetti ve daha çok sokak hayvanları ve barınakları ile ilgilenen kısır ve dar bir alana hapsedildi. Ha birde çevre sağlığı için açık alan ilaçlamaları sinek, sivrisinek mücadelesi. Zamanla kadroları azaldı. "Belediye Gıda Analiz Laboratuvarları" ya kapandı ya da nohut, mercimek tartan kaba analizlerle meşgul olan, tabela "daire başkanlıkları" haline geldi.
Peki "gıda güvenliği" açısından "güvenli gıda" endeksi geçen 10 yılda ne oldu?
Yerlerde sürünüyor.
Ankara ilini örnek alalım.
Ankara'da yaşayan vatandaşların gıda güvenliğinden sorumlu, denetim ve kontrol yetkisi olan tek bir resmi kurum var o da, Ankara Tarım İl Müdürlüğü.
Bu müdürlüğümüzde 52 Yetkili mühendis var.Ve tüm Türkiye'ye de hizmet veren Bakanlığa bağlı tek bir "Uluslararası referansa" sahip "Gıda Kontrol ve Analiz laboratuvarı" bulunmakta Ankara'da.
Ankara Tarım İl Müdürlüğü aynı zamanda Ankara il sınırları içindeki tüm tarımsal (bitkisel ve hayvansal) üretimin denetim ve kayıt, belge bürokrasisinden de sorumlu.
Yani, Beypazarı'nda ekilen ve pazara sunulan "ıspanaktan", "havuçtan da" sorumlu olmasının yanında, mahallenizdeki "kasap" ve "fırından da" sorumlu. Pastane ve kafelerden de.
Tarım arazilerinde ekilen, dikilenin ve hayvan varlığının gelişme ve sağlık kontrollerinden başka Ankara ilinde ki gıda üreticisi ve perakendecisi 12 bin 300 firma ve işyerinin denetiminden de bu 52 mühendisimiz sorumlu.
Bunun anlamı şu. Kanunla biz istersek "iki kere iki eşittir yüz" dersek olur.
"Gıda güvenliğini" sağlamak için öyle bir kanuni düzenleme yapılıyor ki denetim ve kontrol yetkisi merkezileştirilerek, her ne sebeble bilinmez tek bir kurum yetkili kılınıyor.
Ve bu yetkilendirilen kurum, önünde ki sorumlu olduğu iş yükü ile matematiksel olarak mukayese edilmesi mümkün olmayan azlıkta teknik bir kadro ve alt yapı ile baş başa bırakılıyor.
Rutin, az sayıda, sondaj usulü kontrol ya da şikayete dayalı takibatlar dışında; yaygın, etkin, sürekli ve yeterli hizmet, denetim ve kontrol imkanı olmayan bir yapı.
Şehir nüfusu çoğalıyor, gıda çeşitliliği ve üretimi ile sunum hizmetleri hızla artıyor. Fakat "gıda denetimlerinde güçlü alt yapılara sahip ya da kurma imkanları olan başta "büyükşehir belediyeleri" olmak üzere "belediyeler" gıda kontrol ve denetimleri ellerinden alınarak sahanın dışına çıkarılıyor.
Belediyeler iş yeri açma ve birkaç resmi belge dışında sadece mesleki disiplin ve istatistik değeri taşıyan evrakları vermekle sınırlı alana çekiliyor.
Buna karar veren akıl ve bürokrasi neye hizmet etmiş oluyor sizce?
Bana göre "gıda terörünün" alanını genişletip "yakalarsam yakarım, yakalayamaz isem işin gücün rast gelsin" piyangosu bu.
(Konuya yarın kaldığımız yerden devam edeceğim Y.S.D.)