Geminin sahibi ve kaptanın durumu...
Seçim dönemlerinde hep hatırlatırım; 2500 yıldır güncelliğini koruyan bir tespit var... 2500 yıl önce, Eflatun''un Devlet''inde Sokrates anlatıyor:
"Bir filoda, ya da bir gemide şöyle bir şey düşünün: Bütün gemicilerden daha güçlü bir gemi sahibi var, ama kulağı iyi işitmiyor, gözü iyi görmüyor, denizcilikten de pek o kadar anlamıyor. Gemicilere gelince, onlar da gemiyi sen daha iyi kullanırsın, ben daha iyi kullanırım diye birbirlerine girmişler, ama hiçbiri kaptanlığın ne olduğunu bilmez, bu sanatı ne zaman, kimden öğrendiğini söyleyemez. Üstelik bu sanatın öğrenilecek bir yanı olmadığını, vardır diyen olursa, ağzını burnunu dağıtacağını söyleyecek kadar ileri gider. Bu gemiciler, donatanın etrafını alırlar, yalvarıp yakarırlar, dümeni bana ver diye... Her biri bir başka ağızdan sıkıştırır onu. Donatan, geminin kumandasını kime verecek olsa, ötekiler onu öldürmeye, ya da gemiden sürmeye kalkarlar... Donatanı, adamotuyla, içkiyle, daha başka şeylerle uyuşturup gemiyi ellerine geçirirler, ne var ne yok aşırırlar, bol bol yiyip kafaları çekerler, gemiyi de böylesine gemiciler nasıl yürütürse öyle yürütürler... Kimler, donatanı sıkıştırır ya da kandırır, kendilerine kumandayı verdirirse, onları övgülere boğarlar, eşsiz kaptan, usta gemici sayarlar. Kimlerin yardımı dokunmazsa, onları da bir işe yaramaz diye kötülerler. Bu arada akıllarından bile geçmez ki, gerçek kaptan,, havayı, mevsimleri, göğü, yıldızları, rüzgarları, daha birçok şeyi bilen, gemiyi bunlarla yürüten adamdır. Gemicilerin, kimini razı ederek, kimini ezerek başa geçen bu adamlar, gemiyi yürütme ve baş olma sanatının, eğitimle, görgüyle edinilebileceğine bir türlü inanmazlar. Gemilerde böyle kargaşa olunca, gerçek kaptanın başına gelecek nedir? Başa geçen tayfalar, ona dalgacı, geveze, işe yaramaz, kaçık demezler mi?
-Derler
-İşte gerçek düşünürlerin devletteki durumu... Ama gerçek kaptanın tayfalara yalvarıp kumandayı istemesi nasıl beklenemezse, düşünen adamlara da ''git zenginlerin kapısını çal'' denemez. ''Akıllı, zenginin kapısını çalar'', diyen yalan söylemiş. Doğrusu şudur:
''Zengin olsun, fakir olsun, insan hasta oldu mu hekimin kapısını çalar.
İşinin yürütülmesini isteyen herkes de yürütmesini bilene başvurur.'' Kumandan kalkıp, kendine gerçekten muhtaç olanlara, ''Aman bırakın, kumanda edeyim'' diye yalvarmaz. Bugün devletlerin başında olanları, demin anlattığımız tayfalara, bu tayfaların işe yaramaz, dalgacı saydıkları insanları da gerçek kaptanlara benzetmekle aldanmazsın..."
***
Şimdiki düzende donatan, yani gemi sahibi, seçmendir. ''Kim vatandaşı kandırırsa'' demeyelim de bireysel olarak vatandaş, kiminle çıkarlarını daha iyi koruyabilecekse, dümeni ona vermekten yanadır. Bu sebeple seçim yaparken, ehliyet liyakat aramayan, vatandaştır... Seçilen liyakatsiz, ehliyetsiz hatta sahte diplomalı kaptanlar da devlet kadrolarını kendileri gibi kişilerle doldurur... Bilen insandan rahatsız olurlar, korkar, çekinirler... Bu sebeple bilenleri her vesileyle halkın gözünden düşürmeye çalışırlar.
Liderler, parti kadrolarını kimlere teslim etmişse iktidar olduklarında da aynı düzeni devam ettirirler. Sorgusuz, sualsiz biat edenler muteber kişilerdir. Sorgulayanlardan ise kaçılır...
Bu itibarla, gerçek bir seçim yapabilmek için toplumsal bilincin gelişmiş olması gerekir. Dini veya millî mesajlarla sürekli aldatılabilen bir toplumdan ehliyetli, liyakatli bir ülke kaptanı da çıkmaz tayfa kadrosu da...