Gelimli gidimli dünya!
Ömür boyu gençlere milli duygu aşılayan asırlık çınar Bozkurt İlham Gencer'i, Türkçe'nin aşığı ve koruyucusu Aydil Erol'u ve Irak Türkmenlerinin önderlerinden Cüneyt Mengü'yü de kaybettik.
Ölüm karşısında en güzel sözü Dede Korkut söylemiş:
"Onlar da bu dünyaya geldi, geçti.
Kervan gibi kondu göçtü.
Onları da ecel aldı, yer gizledi.
Fani dünya yine kaldı.
Gelimli gidimli dünya,
Sonu ucu ölümlü dünya,
Kara ölüm geldiğinde geçit versin.
Sağlıkla akılla devletini Hak arttırsın.
O övdüğüm yüce Tanrı dost olup medet eylesin hey!"
***
Kimse kalıcı değil. Bu itibarla insan olarak bize düşen, şerefli bir hayat yaşamak ve doğru yolda yürümektir. Milletin geleceğine sahip çıkmak ise en doğru yöndür...
Merhum İsmail Hami Danişmend, Türklük Meseleleri adlı muhteşem kitabında "Irk birliği, dil birliği, kültür birliği, vatan birliği, din birliği ve muazzam bir tarih birliğiyle birbirine bağlanmış olan Türkiye Türklüğü, siyasi ve suni bir millet değil, doğal bir oluşum niteliğine sahip kuvvetli bir milliyettir. Bu kuvvetli bağları inkâr ederek, Türklüğü yalnız bir tek milliyet esasına dayanıyor saymakla onu suni ve siyasi bir oluşum gibi göstermiş ve zayıflatmış olacağımızı unutmamalıyız." demişti...
***
Deniz Baykal, 23 Nisan 2007'de yaptığı açıklamada şöyle demişti:
"Türk Milleti anlayışını bir yana bırakır, etnik kimlik ayrıştırmasına kendimizi kaptırırsak, alt-üst kimlik labirentlerine sürüklenirsek, toplumsal barışımızın, dirlik ve düzenimizin tahrip olmasına sebep oluruz. Aynı şekilde, din, inanç, mezhep bağlılıklarımızı temel alırsak, devletin gücünü, yetkilerini, parasını, imkânlarını o doğrultuda kullanırsak, kurumları ve devleti, kadrolaşmanın hedefi haline getirirsek, birlik ve bütünlüğümüze, barış ve kardeşliğimize, 23 Nisan ruhuna ihanet etmiş oluruz."
***
Tarih profesörü Mehmet Saray, 2011 yılında kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na gönderdiği mektubu, benimle de paylaşmıştı. Saray, mektupta şöyle diyordu:
"Birinci Dünya Harbi'ni bitiren Mondros Mütarekesi imzalandığı günlerde Mustafa Kemal Paşa, Suriye ve Irak Cephesini müdafaa eden Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı yapıyordu.
Yanında kolordu komutanı olarak vazife gören sınıf arkadaşı Ali Fuat Paşa'ya şu sözleri söyler: 'Ali Fuat, bu devletin çöküşünü, Anadolu'da Türk milletine dayalı milli bir devlet kurmak suretiyle önleyebiliriz. Onun için halkımızı buralardan göç ettirip Anadolu'da toplayalım ve mücadelemize öyle devam edelim.'
Milli Mücadeleyi veren, sivil-asker, herkes tarafından benimsenen bu fikirle, yani Türk milletine dayalı bir milli devletin kuruluşu için mücadele verilmiştir. Kuruluş fikri ile birlikte, bu mücadeleyi veren insanların çoğunluğunu Türk milletinin teşkil etmesi dolayısıyla bu devlete Türk Devleti denmiştir.
Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Doğu'da, düşman saldırısından büyük acılar çeken ve çoğunluğu Türk olan Müslüman kardeşlerimiz, Anadolu'daki Türk kardeşlerine sığınmışlardı. Bu kardeşlerimizin de katkılarıyla verilen mücadelede düşmanlarımız yenilmiş ve zafer kazanılmıştı. Yokluk içinde kazanılan zaferden sonra kurulan bu devlete hiç kimse 'Niçin Türk Devleti deniliyor?' diye itiraz etmemiştir. Çünkü itiraz edecek bir sebep yoktu.
Yeni bir devlet kurulurken yeni bir anayasa yapılır. Dünyanın her tarafında olduğu gibi, Atatürk ve arkadaşları da böyle yapmıştır. Sizler, yeni bir rejim, yeni bir devlet mi kuruyorsunuz? Bunun için mi yeni bir anayasaya ihtiyacınız var?"
***
Atatürk, Türk devletini, "Çoğunluğu Türk olan Müslüman kardeşlerimizi Anadolu'ya göç ettirmek" sayesinde kurabilmişti. Şimdi çoğunluğu Türk olmayanların Anadolu'ya göç ettirilmesinin sebebi, Türk devletini yıkmaktır.
Particilik, bu saldırıya cevap veremez! Partiler üstü düşünmek gerekir...