Gazze mitingi değil, 100’üncü yıl mitingi!
Tayyip Erdoğan, Gazze’de İsrail’in giriştiği katliamı değerlendirirken, "Bugün sırtını dayayarak efelendiği güçler yarın gittiğinde İsrail halkının güven, merhamet arayacağı ilk yer 500 yıl önceki gibi Türkiye olacaktır." dedi.
Erdoğan, İsrail’in sırtını dayadığı ABD ve İngiltere’nin, bu defa bir daha gitmemek üzere bölgeye askerî yığınak yaptığını bildiği halde neden böyle bir ifade kullandı?
500 yıl önce Osmanlı devleti, dünyanın süper gücüydü. 2. Beyazıt, İspanya’da din değiştirmeye zorlanan ve katledilme korkusu içinde bulunan Yahudileri, Kemal Reis komutasındaki kadırgalarla, Osmanlı topraklarına getirtmişti.
Şimdi ise dünyanın süper gücü olma durumunu korumak isteyen ABD, İsrail’e Hamas saldırısı bahanesiyle, yeni dünya düzenini kurmak üzere Doğu Akdeniz’e yerleşmeye başladı.
Yani yarın veya öbür gün gidecekleri yok! Zorla gönderilmezlerse, kalacaklar.
***
Erdoğan, “Ey İsrail bu kafa ile bir yere gidemezsin. Yanına ister ABD'yi al ister Batı'yı. Amerika da kaybedecektir.” dedi ve “Siyasi hatta gerekirse askerî önlemleri hayata sokmaya devam edeceğiz. Ne yapabiliyorsak yapacağız. Gerisinde binlerce yıllık devlet aklı olan Türkiye Cumhuriyeti'yiz biz.” diye konuştu.
Peki ama Erdoğan, 2004 yılında ABD Başkanı George W. Bush’tan “Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanlığı” görevini devralmadı mı?
Büyük Orta Doğu Projesi, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın resmen açıkladığı gibi Türkiye dahil 22 İslam ülkesinin haritasını değiştirmeye dayalı değil mi? Bunu sağlamak için de İsrail, ABD’nin bölgedeki sıçrama tahtası olarak kullanılmıyor mu?
Biden, “Eğer İsrail olmasaydı, mevcut olmasaydı, onu icat etmemiz gerekirdi." demedi mi?
“Büyük Orta Doğu Projesi” adı, “Büyük İsrail” denilemediği için kullanılıyor; Türkler ve Araplar uyanmasın diye...
Öyleyse Erdoğan, bu konuda kamuoyuna bir açıklama yapmak durumundadır. Çünkü Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlığı, projenin giriş kapısı olan İsrail’i korumayı gerektiriyor! Erdoğan, şimdi “ABD kaybedecek, İsrail’in merhamet arayacağı yer yine Türkiye olacaktır” dediğine göre bu çelişkili durum artık ortadan kaldırılmalıdır...
Gerçi Erdoğan “Bu toprakları kana bulayan zulümü başımıza saran güçlerin çözüm istemediğinin farkındayız. Sorunun sebebi olanlar elbette çözüm istemez. Sorun ne kadar dallanıp budaklanırsa onlar için o kadar iyidir. İstiyorlar ki mesele daha da büyüsün, bu bölgeye barış gelemesin. Savaşın karanlık gölgesi Doğu Akdeniz'in üzerinden hiç eksik olmasın. Biz buna itiraz ediyoruz. Bu sömürü düzenini reddediyoruz. Mescidi Aksa Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin ortak ibadethanesidir. Sağduyu ile hareket ederek bize zorla giydirdikleri deli gömleğini parçalamamız gerekiyor. Aksi takdirde kaynaklarımızla geleceğimizle bedel ödemeye devam ederiz.” diyerek, konunun Türkiye’nin geleceğiyle ilgisini de hatırlattı.
Öyleyse, Türkiye’nin tek başına Gazze tuzağına düşmemesi gerekmez mi?
***
Gazze krizi, Büyük İsrail projesinin adımlarından biriyse, bu proje de Bernard Lewis’in 1996’da İstanbul’da açıkladığı gibi Türk, Arap ve Fars kimliklerini çözerek yerine Orta Doğu kimliği getirmeye dayalı ise Erdoğan’ın Gazze mitingi yapmak yerine, Cumhuriyetin 100’üncü yılı için bütün partilerin katılacağı büyük bir miting yapması gerekmez mi?
Gaziantep kalesine Filistin bayrağı çekmek, itiraz edenlere, “100 yıllık narkoz”dan bahsetmek de AKP’nin ulus devletle olan mücadelesinin yansımalarıdır.
Büyük İsrail’i kurmak için bölgedeki İran ve Türkiye gibi güçlü ülkeleri dağıtmayı hedefliyorlar.
Erdoğan da “Bu yangının nereye sıçrayacağı, her tarafı kül edeceği bilinmez. Her fırsatta dile getirdiğimiz dünya 5'ten büyüktür itirazımız Gazze'deki gelişmelerle bir kez daha teyit edildi. Haykırışımızı tekrarlıyorum. BM kendini reforma tabi tutmalıdır.” demiyor mu?
Öyleyse, Gazze üzerinden kendi geleceği tehdit edilen Türkiye’nin, üstelik Cumhuriyetin 100’üncü yıldönümünde Gazze mitingi yapması, “kamuoyunu yanlış oluşturmak” değil mi?