Gazetecileri mi fişlemişler? Allah Allah!
Şöyle güzel bir isim, janjanlı bir isim bul kendine..
Mesela SETA de.. Vurgulu murgulu okuyunca da Allah Allah desinler;
"Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı"
İşin Türkçesi, Hitler'in Joseph Goebbels'i (Göbels) vardı ya, hah işte onun takipçileri bunlar..
Goebbels'in görevi Hitler'in yalanlarına, çılgınlıklarına kılıf bulmak ve insanları ona inandırmaktı..
Bi nevi tohlum mühendisi..
**
Bizde de son 10 yıldır Goebbels'ler türedi.. Biri zaten alanı olan sosyoloji dolayısıyla, Saray'daki odasından Anadolu Ajansı'ndan tutun da TRT'ye hatta özel televizyon ve gazetelere kadar, hepsini yönlendiriyor..
Kendi orada uçuyor, eşi de THY Yönetim Kurulu'nda..
Saray'ın Goebbels'i..
**
Şimdi bizim mini Goebbels'lerimizin mekanı olan ve iktidardan parayı indiren bu SETA, gazetecilerle ilgili bir rapor hazırlamış..
Sanki ortada bir örgüt varmış gibi, şemalar çizmiş.. Bazı gazetecilerin daha önce nerede çalıştıklarını, bugün hangi yabancı yayın kuruluşunda görev yaptıklarını 'açığa çıkarmış'
Büyük iş.. Haliyle de çok masraflı.. Aldıkları milyonluk destek bile yeter mi yetmez mi bilmem..
Ama aslında iş daha kolaydı.. Öyle SETA-META uğraşmayıp, SGK'ya baksalar, kimin daha önce nerelerde çalıştığını, şimdi nerede çalıştığını öğrenirlerdi..
Para da ceplerinde kalırdı.. (Çünkü iade kavramı yok bunlarda.. Ne bulurlarsa löpletmek fıtratları)
**
Rapora göz atınca incindim aslında.. Ben garip, yabancı bir basın kuruluşunda çalışmadığım için, radara girmemişim..
Ama yabancı(!) ayağıyla başlayan bu çalışma emin olun 'yerli ve milli' olanları da kapsayacaktır..
İşin yabancı basın kuruluşu tarafı aslında bildiğin sos.. O meslektaşlarım arasında fikrine katıldıklarım var, şiddetle karşı çıktıklarım var..
Şundan eminim, Hitler'in Goebbels'inden, Amerikan düşünce kuruluşlarından ilham alıp beslenen bu adamlardan daha yerli ve millidirler..
**
Gelelim asıl maksadıma.. Efendim olur da 'gavur basın kuruluşlarıyla' çalışmamışlar da radara girerse, yorulmasın arkadaşlar..
Benim adım; Yunus Murat İde..
Gazeteciliğe Günaydın Gazetesi'nde muhabir olarak başladım.. Ardından Hürriyet Gazetesi'ne transfer oldum..
Sendikadan istifa etmediğim için Aydın Doğan döneminde işten atıldım..
O sıralar çok popüler olan Savaş Ay'ın A Takımı programıyla da televizyonculuğa adım attım..
Ardından, Show TV Haber Merkezi'nde, rahmetli Ufuk Güldemir ve Mehmet Tezkan ile çalışma şansı buldum.. Star TV'ye geçtiklerin de beni de peşlerine taktılar..
TARAF rezaletinin mimarlarından, eski TKP'li, sonradan Amerikan kafalı olan Yasemin Çongar'ın eski eşi Ümit Aslanbay ile kavga edip kovulunca, Haber Koordinatörü olarak Mehmet Soysal'ın isteği üzerine TGRT'ye geçtim..
Mehmet Soysal şimdi Demirören Medya'nın Ceo'sudur.. Bugün, orada birlikte çalıştığım Murat Çiçek 24 TV'nin, Ercan Seki de TGRT Haber'in Genel Yayın Yönetmeni'dir.. (Bunları niye not ediyorum.. Hani şema çiziyonuz ya, malzeme sunuyorum..)
TGRT'nin ardından Haber Müdürü olarak atv'ye geçtim.. Mehmet Tezkan yönetiminde başarılı bir süreç yaşadık.. Bugün Fox Haber Genel Yayın Yönetmeni olan Doğan Şentürk'le kader arkadaşlığım, o günlerde başladı..
2003 yılında da atv'nin Ankara Temsilcisi olarak, Ankara Gazeteciliği'ne adım attım..
O dönemde Takvim Gazetesi'nde köşe yazdım.. Tabi Takvim o zamanlar bildiğin gazeteydi.. Ve bugün onu yönetenler, o günlerde Ak Parti iktidarına bildiğin küfür ederlerdi..
Ben ise, hem o yıllarda, hem sonraki yıllarda, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birçok yurtiçi-yurtdışı seyahate katıldım.. (Hani şemada esrarengiz bağlantı gibi sunarsınız belki diye hatırlatıyorum)
Ama Ankara'ya adım atmaz olaydım.. Genel Yayın Yönetmenim Mehmet Tezkan beni uyardı; "Ankara'da dikkatli ol.. Adamı iki günde taklaya getirirler" dedi..
Ben de espriyle karşılık verdim; "Patron rahat ol.. Ben Bizans'tan gidiyorum" dedim..
Ama bilmediğim bir gerçek varmış; Bizans çoktaaaan Ankara'ya taşınmış..
Dediği çıktı, arkadaşlarımın hançerini yedim ve o gün gerilsem de, bugün varlığıyla gurur duyduğum Yılmaz Özdil'in Genel Yayın Yönetmenliği döneminde ayrılmak zorunda kaldım..
Ardından Star TV'nin Ankara Temsilciği teklifi geldi.. Anlaştım.. Ama binaya giderken gelen haberle iş bozuldu.. Çünkü meşhur bir komutan, bir bakan ve bir bürokratın ricası üzerine, yerime 'Dosyacı' bir gazeteci hanımla anlaşılmıştı..
Dosya taşıyıp, patron işi takip etmek, gazeteciliğin önünde olduğu için, avantajını kullandı arkadaş..
Sonra o dosyacının ayrıldığı gruptan, o dar günlerin dostu Serdar Akinan'dan Sky Türk Ankara Temsilciliği için teklif aldım..
İsmail Küçükkaya, Metin Özkan ve Ben, Temsilciler Meclisi adında bir program yapıyorduk.. Orada bildiğin 'hırsız' bir doktorla ilgili eleştiri yaptığım için, Tercüman Gazetesi yazımı sonlandırdı.. Yazı sonlanıyorsa ben de yokum diyerek ayrıldım..
Ve tekrar Ciner Grubu'na, Habertürk'e döndüm.. Genel Yayın Yönetmen Yardımcılığı'nın yanında, Kanal 1 Televizyonu'nun Genel Yayın Yönetmenliği görevini de yürüttüm..
Televizyondan adım atar atmaz, önüme gelen bir dosyaya itiraz ettim.. Habertürk "Türkçe Olimpiyatları"nın medya sponsoruydu..
"F-Tipi'ne niye sponsor oluyoruz.. Artık değiliz" dedim..
Demez olaydım demiyorum, iyi ki dedim, o ilişki koptu..
Ama hiç unutmadılar..
O dönem Ergenekon kumpası başlamıştı.. Açılımın da ayak sesleri geliyordu..
Ve patronaj her iki tezgaha da maşallah pek sıcak bakıyordu.. Ben ise özellikle Ergenekon davası ile bildiğin alay eden haberler yapıyordum..
Amerikancı cemaat yayını TARAF'ta Mehmet Baransu sallıyordu, ben ekrandan yalanı ortaya seriyordum..
Pişman değilim, haklı çıktım..
Ama üzgünüm.. O günlerde herkes vebalı gibi yanlarından kaçarken, doğrular ve hak adına yanlarında durduğum bazı büyüklerim, şimdi o zulmü alkışlayanlarla kolkola girmişlerin arkasında..
Eeee hayat bu.. Rahmetli babam hep "Tecrübe, yenilen kazıkların bileşkesidir" derdi.. O da haklışmış..
Neyse efendim, o süreçte, istenen haberciliği yapmayacak olmam, üstüne üstlük bir de dalga geçmem, kurum içi bir çatışma havası yaratılarak fatura edildi.. Kapıyı vurup çıktım..
Sonrasında bir süre ART-Avrasya TV'de görev yaptım.. İyi de iş çıkardık.. Ancak, başkanlarına ve babalarına kumpas kurmuş adamların ayaklarına gül seren sendika başkanının ve oğulların ayıbını, onlar taşıdı da, ben taşıyamadım..
Kızımın fotoğrafını yine çantaya koydum..
Ayrılıklarda ilk yaptığım şey odur.. Zeynomun fotoğrafını çantama koymak..
Son olarak da malumunuz MHP'nin televizyonu Bengütürk'ü 6 yıl boyunca yönettim..
Yokluğun paylaşıldığı, doğruların korkusuzca dile getirildiği, imkansızlıklar için, mücadeleyle geçen 6 koca yıl..
Ve o mücadelenin ardından, ülkeme verdiği hasar ortadayken, bir iktidara bir anda güzelmeler yapılıp, ucube sistem için de 'Evet' demem istenince, 'haysiyetli' insana yakışanı yaptım..
Meslek hayatımın en çetin mücadelesini verdiğim o günlere ait tüm yayınları, hem televizyonun arşivinden hem de internetten bir gecede sildiler..
Silen ve sildiren şahsiyetsizi ve diğerlerini sıkça ekranda görüyorsunuz..
**
Neticede bugün bulunduğum yeri biliyorsunuz..
Ben hala inandıklarımı savunuyorum.. Biliyorum, bugün de haklıyım ve yarın haklılığım bir kez daha kanıtlanacak..
**
Olur da SETA, gavurlarla(!) çalışmamış gazetecileri de radara alır diye, ön bilgi yazdım..
Şu gerçeği de şuraya iliştireyim;
Ne yerlisiniz ne milli..
Amerikan tekniğiyle, Alman Goebbels aklıyla çalışan, gavur kafalılarsınız..
"Gavur" lafına takılıp dava açmaya falan kalkmayın..
Yerli ve Milli İzmir'e "Gavur" demiş patronun başını yakarsınız..
Uyandırayım sizi, toplum mühendisçikleri..