Gaflete sapmış olan Türklere Atatürk uyarısı!
Türkler için "Cumhuriyet", yeniden doğuş demektir. Çünkü Ziya Gökalp'ın cumhuriyetin ilanından sonra yazdığı gibi "Türkiye'de Türk Milleti'nin hiçbir mevkii yoktu. Bugün, her hak Türk'ündür. Bu kadar kat'i ve büyük inkılâbı yapan zat, Türkçülüğün en büyük adamıdır. Düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat, yapmak ve bilhassa muvaffakiyetle neticelendirmek çok güçtür."
***
Ziya Gökalp'ın tespit, ışığında şimdi Türkler olarak, şu soruyu sormamız gerekir:
- Bugün Türkiye'de Türk Milleti'nin mevkii nedir? Bugün, her hak Türk'ün müdür?
Sözü uzatmaya gerek yok; Türkiye'nin ekonomik değerleri bugün kime aittir? Bankaları kimindir. Kendi madenlerini ve petrolünü işletebiliyor mu? Maden kanunu ve petrol kanununda yabancı şirketlere arama izni verilirse, elde edilen ürünün yüzde kaçı devlet payıdır? Türkiye'de Atatürk'ten sonraki iktidarlar, milli siyaset uygulayabilmiş midir? Uygulayabilmiş olsalar, işgal altındaki Irak'ın parlamentosundan bile geçmeyen maden kanunu TBMM'den nasıl geçmiştir?
Türkiye'nin dümenindeki iktidar, cumhuriyetle mutabık mıdır? Mutabıksa neden hala gençlere deve kervanları eşliğinde "Sen kimsin" diye soruyor? Kendi kimlik bunalımlarını neden milletin çocuklarına mal etmeye çalışıyorlar?
***
Atatürk, bu tür girişimlerin olabileceğini görerek Cumhuriyet'i kurmadan önce 2 Şubat 1923 günü İzmir'de halka hitaben uzun bir konuşma yapmış ve milleti uyarmıştı:
"Türkiye halkı denildiği zaman biliyorsunuz ki, kaderlerini birleştirmiş olan ve duygularıyla, dinen birbirine kalplerini bağlamış olan insanlardan mürekkeptir.
Bunların içinde ırken muhalif olanlar vardır. Fakat muhalif ırkta bulunanlardan birinin diğeri üzerinde onun milliyetini yok edecek bir dâvâda bulunmasına hacet yoktur. Fakat her biri için ayrı ayrı olduğu gibi Türkler için de daima sadık kalmak, millî seciyelerini yükseltmek, bütün teşebbüslerinde bu sağlamlığı göstermek lazımdır. Bu noktada tembellik büyük felâketlerin sebebi, yapıcısı olur.
Nitekim şimdiye kadar böyle olmuştur.
Milliyet duygusu, başlıbaşına bir sosyal heyete kuvvet ve katılık veren ve hayat kabiliyetini genişleten bir keyfiyettir. Bunda cahil olan, bunda gafil olan insanlardan kurulu olan bir sosyal heyet, bir ırk, kopmaya mahkûmdur ve böyle bir heyetin içinde zaten lüzumu kadar iyilik ve kuvvet olamaz ve böyle bir heyet ve böyle bir millet, devlet yapamaz.
Açık söyleyelim ki, Türkler bu noktadaki gafletlerinin çok cezalarını çekmişlerdir. Efendiler! Gaflete sapmış olan Türkleri çiğnediler, ezdiler ve kovdular. Ben mektepten kurmay yüzbaşı olarak çıktığım zaman itiraf ederim ki böyle bir fikir bende yoktu. (Atatürk, burada staj için Arabistan'a gönderildiğinde Arap kökenli erlerin, Türkçe anlamadığını anlatıyor..) Bu ve bunu takip eden misallerle yavaş yavaş bir şey anlamaya başladım.
Bir şey hatırlatayım. Biliyorsunuz ki Makedonya'da, nihayetsiz mücadeleler oluyordu. Türkler, Bulgarlar, Sırplar vuruşuyorduk. Niçin vuruşuyorduk? Ben o zaman bilmiyordum ve o zaman benim gibi birçokları da bilmiyordu. En çok çarpışanlar en az biliyordu.
Hakikatte onlar, milliyetini izhar, varlıklarını ispat için çalışıyorlardı. Biz onlara diyorduk ki: Canım hepimiz Osmanlıyız, aramızda fark yok.
Susmadıkları için tepelemeye çalışıyorduk. En nihayet onlar bizi tepelediler ve bizi kovdular.
Onun için vereceğimiz hars bu noktadan olacaktır. Çocuklarımızı öyle yetiştireceğiz ki bu mücadeleye kabiliyetli olsunlar. Bu mücadelenin dayandığı her türlü cihazlara sahip bulunsunlar. Ve buna katiyen emin olalım ki bu suretle cihazlanmamış olan sosyal heyet bugünkü mücadeleye karşı duramaz."
***
Peki bugün, ümmeti öne çıkararak milletin çocuklarını milli kimlikten uzaklaştırmaya çalışan bir siyasi heyet, Türkiye'yi yönetme hakkına sahip midir?