Fırat'tan Hamidiye'ye
Uzun zamandır "Fırat'ın doğusu", "Fırat'ın batısı" diyerek yatıp kalkıyoruz. Buralarda hâkimiyet adına savaşıyoruz. Genelleme yaparsak, Fırat olmasa, Dicle olmasa, Mezopotamya olmazdı. Nasıl Çin'i yaratan Sarı Irmak'sa, Mısır'ı da yoktan var eden Nil Nehri'dir. Her şeyin başı su.
Medine'deyiz. Peygamberimiz hayatta. Kent her anlamda huzurludur. Müslümanların mutluluğuna en büyük katkı, Hz. Muhammed'dir. Çünkü onu her an görmektedirler. İşitmektedirler. Sohbetlerine iştirak etmektedirler. Bu, Medineli için rüyadan öte bir şeydir.
Medine-i Münevvere hayatı bu şekilde yaşamaktadır. Hayvanlar aynı mezralara salınmaktadır. Ambarlar ağzına kadar tahıl doludur. Hurmalar tüketildikçe daha bollaşır. Sütleri taşımaya güğümler yetmez. Ancak önemli bir sıkıntıları vardır; "içilecek suları yoktur". Onca kuyunun suyu acıyla buruk arasında bir tattadır. Bir tek kuyunun tadı farklıdır; Rume. Başına çökenler o güzel esintiyi fark ederler. Lezzeti ise şeker gibidir. Kuyunun sahibi ise bir Musevi'dir. Para almadan kimseye bir maşrapa vermez.
İlk vakıf suya
Halk çareyi Hz. Osman'a gitmekte bulur. Hz. Osman istekleri makul bulur. Yahudi'ye gidip "Bana sat" der. Adam önüne konan Dinar dolu keselere bakmaz bile. Satmasına gerek yoktur. Zaten akşama kadar para toplamaktadır.
Hz. Osman gidip-gelmekten sıkılmaya başlamıştır. Sonunda en büyük hamlesini yapar. 36 bin gümüş Dirhem'i önüne bırakır. İstediği sadece ortaklıktır. Kabul edilirse kuyuyu birlikte işleteceklerdir. Sonuçta ortaklık başlar. Anlaşmaya göre suyu sırayla satacaklardır. Bir gün o, bir gün öbürü.
Sebil
Musevi işini eskisi gibi sürdürür. Ama sırası gelince Hz. Osman "sebil!" der. Medineliler sıranın ona geldiği günü tercih etmeye başlarlar. İki günlük ihtiyaçlarını birden alıp dönerler. Ertesi gün üç-beş kişi gelir. Daha sonra Musevi'nin günlerine kimse uğramaz olur. Adam sonunda perişan hale gelir. Diğer hisse için önerilen parayı alır ve kuyunun tamamını devreder. Hz. Osman da burasını vakfa bağlar. Sadece müminlere değil, tüm insanlara hediye eder. Buna Medine'de yaşayan Museviler dahi sevinirler. Bedava suyu bulunca yıkanmakta da kullanmaya başlarlar. İlahi tecelli olsa gerek Rume kuyusunun suyu bollaşmıştır. Lezzeti bile şeker-bal hale gelmiştir.
Resululah Efendimiz bu sonuçtan çok memnun kalır. Emeği geçenlere hayır dualar eder. Bu olay Müslümanlara sadece vakıf kültürünü başlatmakla kalmamıştır. Her yere su getirmeyi ve çeşme yaptırmayı gelenekselleştirmiştir.
Bolu'nun acı suları
Birden aklıma Bolu geldi. Bu güzel ve mümbit yer zengin sularıyla ünlü. Hemen her yerde kaynaklar bulursunuz. Son yıllarda pek çok yerde hizmete sokulan şişeleme tesisleri görüyoruz. Benim çocukluğumda kısa bir süre burada kaldık. İçme suyu ihtiyacımızı doğal pınarlardan karşılardık. İlk gün hiç unutmam elimde testi ile "nereden doldursam" diye düşünürken yaşlı bir kadın beni "oradan alma" diye uyardı. "Bu acı sudur" diye ekledi. Avucuma doldurup denedim. Tadı gerçekten tuhaftı. Şimdilerde o yerde bol mineralli maden suyu tesisi var. Yaşlı teyzenin acı dediği sular, yıllar yılı boşu boşuna aktı durdu.
Spor sekreteri arkadaşım Bolulu Mehmet Korkmaz'a bu olayı anlattığımda bana güldü. Küçükken aynı şeyleri yaşadığını belirtti. Bugün hangi maden suyunu tercih ettiğimi sorarsanız "Kızılay"dan vaz geçmem derim. Normal içme suyunda ise pek marka ayrımı yapmam. Ancak onda da Hamidiye önceliğimdir. Sebebi ise hayli ilginçtir. İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı'nda yedek subaylık yapıyordum. Ara tayinle Balmumcu'ya atanmıştım. Otobüs yolu kışlanın tam ortasından geçiyordu. Bölge Komutanı Albay Ragıp Cengizoğlu, bir gün beni çağırdı. Başladı konuşmaya; "Asteğmenim burada on tane mimar-mühendis var. Ancak, onlarda sendeki ışığı görmüyorum. Terhis olana kadar bana iki şey yapacaksın. İlki, aradaki bostanı doldurup trafiği dışarı çıkaracaksın. Bunu tamamladığın an sıra su sorunumuza gelecek".
Tezkereyi hak ettim
Şansıma İstanbul Belediyesi Fen İşleri Müdürü Çetin Kumbasar dostumdu. Doğrudan onun yanına gittim. Durumu anlattım. O da paftaları çıkartıp inceledi. Planlamayı birlikte yaptık. Bostanın gerekli bölümünü hafriyat dökme alanına dönüştürdüm. Drenaj, dresaj ve ışıklandırmayı da hallettik. Halen kullanılan o yolda emeğim büyüktür.
Sıra su meselesine geldi. Hamidiye'yi kaynağından Yıldız Sarayı'na getiren dağıtım hattına çengel atarak bunu da hallettim. Bugün Jandarma Bölge Komutanlığı'nın çeşmelerinden Hamidiye suyu akmaktadır. Katkım olduğu için mutluyum. Bende esas anısı olan önce Tuğ sonra Tümgeneral olan Ragıp Cengizoğlu'nun sözleridir; "Burhan, inan taktığım yıldızın sebeplerinden biri sensin". Helal-i hoş olsun. Paşanın iyi Beşiktaşlı olması benim için yeterliydi. Nurlar içinde yatsın.