Filistin dramının günahkarları!

Siyonizmin geçtiğimiz hafta, Filistin topraklarında, en az 62 Müslümanın şahadetine ve 3 binden fazlasının yaralanmasına neden olan Gazze katliamının temeli, uzun yıllar önce atılmış ve ne yazık ki yıllarca süreceği sanılıyor.

Nitekim, ajanslar ve tabii ki tarih, bu katliamları satır satır ve "nefret" içinde kayda geçiriyor.

Aslında katliamlar Siyonist devlet kurulmadan başladı.

9 Nisan 1948'de İsrail'in İrgun terör örgütü, Kudüs yakınlarındaki Deir Yasin köyüne saldırdı. 250'den fazla Filistinli şehit edildi.

1982'de Lübnan'daki Filistin mülteci kampları Sabra ve Şatilla katliamları, İsrail vahşetinin en önemli örnekleri.

Kurbanların sayısı 3 bini geçti. Birleşmiş Milletler, Sabra ve Şatilla'da "soykırım" yapıldığını ilan etti.

2002'nin Nisan ayında İsrail güçleri, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin mülteci kampına saldırdı.

Bölgeye doktorların ve ambulansların bile girmesine izin vermedi.

Yeni asrın ilk toplu kıyım ve imha saldırısı olarak tarihe geçen katliamda yüzlerce Filistinli öldürüldü.

2004'te, İsrail ordusu, Gazze'de yine terör estirdi. 29 Haziran'dan Ekim ayının sonuna kadar Gazze'de arka arkaya saldırılar düzenlendi.

150'den fazla Filistinli hayatını kaybetti. İsrail, 2006'da da Gazze'yi hedef aldı, bomba yağdırdı. 400'den fazla Filistinli şehit oldu, binden fazlası yaralandı.

Aralık 2008'den 2009 Ocak ayının ortalarına kadar İsrail, Gazze Şeridi'ne yoğun saldırı yaptı.

Karadan ve havadan düzenlenen, hastanelerin dahi vurulduğu saldırılarda aralarında kadın ve çocukların olduğu bin 500 Filistinli şehit edildi, 6 bin Filistinli yaralandı.

2010'da İsrail, Gazze'ye insani yardım götürmek için denize açılan Mavi Marmara gemisine de saldırdı. 9 Türk çalışanı şehit oldu.

İsrail güçleri, 2012'de Gazze'de bir kez daha katliam yaptı. 350'den fazla Filistinli şehit oldu.

2014'te ise Gazzeliler Ramazan ayına İsrail bombaları ile girdi. Gazze ve Batı Şeria'da, Ramazan boyunca düzenlenen saldırılarda 200'den fazla Filistinli şehit oldu, bin 600 Filistinli yaralandı.

Filistinliler, İsrail saldırganlığına karşı 1987'den bu yana iki kez intifada başlattı.

Uluslararası toplum ise bu vahşet karşısında ortak tavır alamamakla eleştiriliyor.

ABD'nin Kudüs'teki yeni büyükelçilik binasının açılışının, Nekbe diye bilinen, Filistinliler'in yurtlarından sürülüş yıl dönümünün arifesinde yapılması, öfkeyi tırmandırdı.

Büyük tehdit sürüyor

Görülüyor ki İslam âlemine yönelik büyük bir tahribatın düğmesine çoktandır basılmış bulunuyor.

Sıra, zaman, mekân ve neden göz önüne alınmadan örtülü ve çeşitli operasyonlar, ne yazık ki, İslam âlemine odaklanıyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, çoğu kez İsrail'in başını çektiği acımasız girişimlerin perde arkasında da, mutlaka ABD yatıyor.

Yıllardan beri süregelen "İsrail faktörü" daima ya açık açık kendini gösteriyor ya da sislerin ötesinde kalıyor.

"İsrail faktörü"nün yanı sıra, Batı'nın ve özellikle ABD'nin bir türlü düzelmeyen ekonomik durumu da, harekâtları etkiliyor.

Pimi çekilmiş bombayı andıran İsrail-Filistin düşmanlığı zaten her an için çatışmayı başlatabiliyor.

Ve maalesef Birleşmiş Milletler'in aldığı kararların nerdeyse hiç biri uygulanmıyor.

Yani; ne Fransa kaşınıyor, ne koalisyon güçleri oluşuyor, ne NATO müdahale için çaba harcanıyor.

Aslında, artık anlaşmazlığın temelinde kutsal Kudüs'ün paylaşılması bulunuyor.

Çünkü hem İsrail, hem Filistin, kutsal belde Kudüs'ün kendilerine ait olduğunu ısrarla öne sürüyor.

Yarım asrı geçen Filistin-İsrail düşmanlığının temelinde yatan "toprakları istila etme" süreci, şimdi "paylaşma" dönemini yaşıyor.

Eğer kan ve gözyaşına son vermek isteniyorsa, kesinlikle Kudüs kördüğümünün çözülmesi icap ediyor.

Fakat her şeye rağmen, her iki taraf da "Kudüs olmadan asla!" diyor.

İşin tartışılmayacak gerçeği bu iken, kınamalarla, birtakım diplomatik manevralarla bu sorunu çözülemeyeceği artık kesinlikle biliniyor.

Yazımıza yarın da devam edeceğiz…

Yazarın Diğer Yazıları