Etrafımız gittikçe daralırken...
Türkiye'nin ne zaman normalleşeceğine ve OHAL'in ne zaman kalkacağına dair net bir takvim verilemiyor... Gördüğümüz kadarıyla bunun için çok büyük bir istek de yok... Çünkü 15 Temmuz ve ardından ilân edilen OHAL, muktedir siyasetin 'yapmak istediklerini çok daha pratik yapma' konusunda işi kolaylaştıran 'meşru' bir araca dönmüş durumda!
'Darbecilerden ve teröristlerden temizlenme' ifadesi iktidar açısından haklı bir gerekçe oluşturuyor... Bu haklı gerekçenin yanına 'iktidarın tahkim edilmesi' yerleştirilince iş birbirine karışıyor, ülke demokratik zeminden uzaklaşıyor...
İkisi arasındaki denge tutturulamayınca, zaten bölgede Türkiye'nin güçlenmesini ve coğrafyasında etkili olmasını istemeyen güçlerin eline koz veriliyor... Azalan dış davetler, Bakanların program yapmalarına izin verilmemesi, Avrupa'yla özellikle AB üyeliği ilişkilerinin kopma noktasına gelmesi, 'yalnızlaştırılan Türkiye' gerçeğinin altını çiziyor...
***
Dünyada yalnızlaştırılırken bizde yaşananlar ne derece doğru? Etrafımız daralıyor, düşmanlıklar artıyor ama biz 'iç barış'ı güçlendirmek yerine ne yapıyoruz? İçerideki husumetleri, kırgınlıkları ve kızgınlıkları azaltarak, sıkıntılı bir geleceğe karşı kardeşliğimizi mi pekiştiriyoruz? Yoksa bu tür travmatik bölünmelerden siyasî rant çıkarma ve kendi taraftarlarımızı bloke etme uğruna cehenneme odun mu taşıyoruz?
Türkiye normalleşmek mecburiyetinde... Ülkeyi darbecilerden temizlemek, tabii ki siyasî iktidarın üzerine düşen bir borç... Bunu herkes destekliyor... İtirazlar, bu yapılırken görülen çelişkilere... Ve tabii kendilerinden olmayan herkese yapıştırılan 'FETÖ'cü' veya 'terörist' etiketine...
***
"FETÖ'yle mücadelede milat neden 17-25 Aralık?" sorusunun cevabı hâlâ yok! Hukuk devletinde şahsî değerlendirmelerle milat oluşturulamaz... Tehlike gördüyseniz kanun çıkarırsınız, uymayanları o zaman suçlu hâle getirirsiniz... "Ben söylemiştim"le hukuk inşa edilebilir mi?
Madem milat 17-25 Aralık'tı, bu tarihten sonra neden Bank Asya kapatılmadı? Devlet vatandaşına tuzak kuramayacağına göre, bu bankadan para çekip yalı alanlar şimdi televizyonlarda 'En büyük FETÖ düşmanı' rolleri kesebildiğine göre, sadece bir havale yapıp şimdi işinden olanları adaletin neresine sıkıştıracağız?
O okullar açık kaldığına göre, merdiven altında değil şehirlerin en gözde yerlerinde faaliyet gösterdiğine göre, devletin verdiği ruhsatla faaliyetlerine devam ettiğine göre, yanılarak veya iktidardakilerin çocuklarına bakarak çocuklarını bu okullara gönderenlerin kabahati bu kadar büyükse, devlet adına o okulları açık tutan ve denetleyenlerin hesabını kim soracak?
Aynı durum, birçok dernek, yayın organı ve sendika için de geçerli... Madem milat 17-25 Aralık'tı, bu tarihten sonra neden kapatılmadılar? Şimdi bunun faturasını, darbe işinde asla yer almayanlara da kesmek ne kadar adil?
***
Yüzbinlerce ailenin etkilendiği bu travmadan çıkılması gerekiyor... Bunun için ilk yapılması gereken 'darbenin içinde yer alanlar'la, tasvip etmesek de konuya sadece 'dinî cemaat' boyutunda katılmış olanların ayrıştırılması...
Dün kim bu cemaatin imkânlarıyla, diğer vatandaşlara haksızlık edilerek, iş, makam, rütbe, güç ve para sahibi edilmişse, ayrıca darbenin içinde, herhangi bir yerinde yer almışsa, darbenin hazırlık ve uygulama safhasında kim yer almışsa, ülkesinin kurumlarına kim ateş açmışsa mutlaka bedelini ödemelidir... Ama sadece yapılanı gerçekten 'hizmet hareketi' zannedip yanılan ve uyanma tarihi iktidardakilerle kesişmeyenleri ayırmak gerekiyor...
Türkiye'nin içinde bulunduğu kritik eşikte, birliğe, beraberliğe, kardeşliğe ve yaşadığı ağır travmadan sonra büyük bir rehabilitasyona ihtiyacı var... Onbinlerce aile ve yüzbinlerce çocuk 'milat tutturamama'nın mağduriyetini yaşıyor... 2004'teki MGK uyarısını 'milat' almayanların, kendi 'milat'larını tek doğru sayması korkunç bir çelişki...
Etrafımız daralırken, yeni düşmanlıklara, devletine kırgın ve kızgın kitlelere yenilerini eklemeye hakkımız yok... Bu noktada feraset gerekiyor...