Ergenekon'un gizli belgeleri güvence gibi!

Ergenekon davası iddianamesini ve ek dosyalarını okuyorum. Her gazete işine gelen bir belgeyi haberleştiriyor. Dosyalara delil olarak konulan bazı askeri belgelerin başında “gizli” damgası var. Nitekim, Genelkurmay Başkanlığı bu belgelerin gizli askeri belgeler olduğunu doğruluyor, ancak sanıklardan birinin eline nasıl geçtiğinin belirlenemediğini açıklıyor.
Peki ama bu belgeler madem ki gizlidir ve yasadışı yollarla elde edilmiştir; mahkeme dosyalarına konulup İnternet’ten yayına verilmesi de suç teşkil etmiyor mu?

***

Gizli denilen askeri belgelerde, komutanların iç ve dış tehdit değerlendirmeleri var. Bu belgelerden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “milli ordu” niteliğinin aynen devam ettiği, “Avrasyacılar tasfiye ediliyor” diye sevinç çığlıkları atan Amerikancıların zannettiği gibi bir durumun söz konusu bile olmadığı net bir şekilde anlaşılıyor.
Ayrıca, dosyalara delil diye konulan belgelerin bir kısmı Mehmet Şükrü Sekban’ın kitabı, Nihal Atsız’ın makaleleri, gazete kesikleri, siyasi parti açıklamaları veya İnternet sitelerinde yayınlanan yazılar gibi hiçbir suç teşkil etmeyen açık kaynaklardan oluşuyor.
“Kuzey Irak’a gönderilen silahlar” veya “ajan gazeteciler”le ilgili raporlar da bu belgelerin arasında yer alıyor.
Yine bu belgelerin tümünden anlaşılan o ki sanıklar, Türkiye aleyhine gelişen faaliyetleri takip etmişler. Tabii bu çalışmaların ve varsa eylemlerinin suç oluşturup oluşturmadığına mahkeme karar verecek ama dosyalarda bulunan belgeleri okuyan bir kişi, hem Türkiye’nin yakın tarihi hakkında çok önemli bilgilere sahip olur, hem de milliyetçi bir bilinç kazanabilir.

***

Diyeceksiniz ki, madem durum böyledir, özellikle TSK’da tarihi bir kayma, kırılma yoktur, bu soruşturma ve dava sebebiyle neden basında milli olan her şeye düşmanlık geliştiriliyor ve ulusalcıların tamamı çetecilikle suçlanıyor?
Bunun sebebi, Cüneyt Ülsever’in 3 Ağustos 2008 tarihli Hürriyet’te yazdığı “Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatmama kararı, kurucu unsurunun Türkler olmadığı yeni bir Türkiye formatlanmasında en büyük merhaleninn aşılmasına vasile olmuştur” sözünde ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin Türk devleti olmaktan çıkarılması için başta TSK olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine bağlı her kurum ve kişiye yönelik bir iftira ve suçlama kampanyası bu davadan çok önce başlatılmıştı.
Fakat, Türkiye’yi çökertmeleri için önce TSK’yı bir suç örgütü gibi göstermeleri gerekiyordu. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, bu durumu algıladığı için “TSK bir suç örgütü değildir” demişti.

***

Mehmet Bekaroğlu’nun, 4 Ağustos 2008 tarihli Sabah’ta Ecevit Kılıç’a yaptığı açıklamalar içinde doğru olan bir iki cümlecik var ki, durumu özetliyor:
“Biraz karikatürize ve deşifre olmuş, rasyonel olmayan, kontrolden çıkmış ekip tasfiye ediliyor. Olay, bizim bilmediğimiz Ergenekon’un, deşifre olmuş Ergenekon’u tasfiye etmesidir.”
Ve İngiliz yorumcu Daniel Howden’ın AKP’yi “Dünyanın en önemli siyasi projesi” olarak sunmasından sonra Prof. Dr. Hasan Köni’nin, 4 Ağustos 2008 tarihli Star’da Fadime Özkan’a, “AKP kapatılsaydı, Batı, kontra darbe yapardı. AKP’nin kapatılmaması finans kapitalin yönettiği Batı sistemini rahatlattı. Yoksa Türkiye’de turuncu bir devrim yapılırdı” demesi de Türkiye’nin neyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Tabii AKP iktidarının kendisi bir turuncu devrimdir, parti programını bile CFR yazmış göndermiştir ve Sırbistan, Ukrayna veya Gürcistan tipi bir turuncu devrim Türkiye’de yapılamaz ama yine de bu yönde hazırlıklar, eylemler var biliyorsunuz.
Bütün bunlara rağmen Türkiye’yi çözemezler ama uyanık olmak gerekir dostlar!

Yazarın Diğer Yazıları