Ergen tribiyle devletçilik oynamak

Gelmiş geçmiş en "kullanışlı" sapla samanı karıştırma araçlarından biri olduğundan, her duyduğumda içimi bir ürperti kaplıyor şu "kendi kaderini tayin" işini!

***

Hem de en olmayacak zamanda, en olmayacak şekilde çıkıp da, "Kıbrıs'ı Kıbrıslılara bırakırsak, en doğrusu bu olacak… Kıbrıs'ın jeopolitik önemini falan bir kenara koyup, adayı Kıbrıslılara bırakmak lazım. Kaderlerini kendileri belirlemeli" demek iyimser bir tahminle bir "Lenin öykünmesi"nden kaynaklanıyorsa…

Lenin, Rusya'nın "Milletler Hapishanesi" diye anıldığı günlerde, Rus imparatorluğunun, Kafkaslar'da, Orta Asya'da ve Sibirya'da siyaset bilimi penceresinden de, uluslararası hukuk penceresinden de, vicdan penceresinden de, nereden bakarsanız bakın dosdoğru bir terminolojiyle "sömürdüğü" ve "asimile ettiği" milletler üzerinden benimsemişti bu bakış açısını!

Yok değilse…

O zaman günümüz "Kürdistancı" haritalarının prototipinin banisi, Amerikan emperyalizminin ağa ve ata babası Wilson kalıyor geriye sadece!

Kaldı ki… Rivayet edilir ki…

Wilson bile bu kavramı dillendirmesinin üzerinden bir yıl bile geçmeden "Ben o sözleri söylediğimde, her gün üstümüze gelen ulusların varlığına dair bilgiye sahip değildim" deme ihtiyacı duydu, "bumerang" etkisini ensesinde hissedince!

***

Sevr'de denendi; Lozan'la yerle bir edildi.

***

Ha bir de, kuruluşundan itibaren PKK'nın tezlerini siyasi alanda tartıştırmaktan başka bir numarasını görmediğimiz, son adı HDP olan "kol" taşıyor bunu ara ara gündeme.

***

Bir insan;

Atatürk'ten yanaysa… 1923 Cumhuriyeti'nden yanaysa… Milli/Ulus devletten yanaysa… Neden çeker Allah aşkına, Türk topraklarından bir "Kürdistan", bir "Ermenistan" hatta mümkünse bir "Pontus" devleti vs. Çıkarmak üzere yeniden tedavüle sokulmuş ve bir hamle de kendi şakağımıza dönebilecek bir güdümlü silahı ulu orta!

***

Velhasıl…

***

Ergen bir çocuğun "özgürlük" isyanı gibi dillendiremezsiniz "devlet"lere dair taleplerinizi; bu bir.

Milletler kaderlerini "jeopolitiği bir tarafa atarak" tayin edemezler; zira coğrafya bizatihi kaderdir; bu iki.

Kuzey Kıbrıs bir "Türk Cumhuriyeti"dir; Kuzey Kıbrıs'ın "kaderi" hem "vatan toprağı"mız olduğundan, hem de bir yana atma konforuna asla sahip olmadığımız jeopolitiğinden ötürü bizim de kaderimizdir; bu da üç.

***

Ve fakat…

Kimsenin hakkını yemek de istemem;

Birleşmiş Milletler, "kendi kaderini tayin" meselesini "sömürge yönetimi altındaki ülke ve halklar" açısından değerlendirdiğine göre, Kıbrıs bağlamında bu çıkış İngiltere'ye bir rest ise, adadaki her iki toplumun da İngiliz sömürgesinden çıkması ve kendi devletlerini bağımsızlaştırmalarına dairse o zaman başımız gözümüz üstüne!!!

SORU-YORUM

TRT World Forum'un açılış toplantısında ön sıralarda saf tutan "gazeteci" sıfatlı kişilerin, konuşan "siyasi"lere tuttuğu hararetli alkışı görünce sizin de aklınızdan aynı soru geçmedi mi:

Şakşakçı mısınız, gazeteci mi?

Eşit suça eşit adalet!

15 Temmuz'la ilişkili olarak yargılanan ve cezaevinde bulunan bir subayın eşinin, Erzurum'da, Cumhurbaşkanı'nın katıldığı bir açılışta ağacın üzerine çıkıp da haykırmak suretiyle sesini duyurması, söz konusu davanın akıbetini hayli değiştirmişti.

Mektup, sesini Cumhurbaşkanı'na duyurabileceği bir ağaç gövdesi bulamayan asker eşlerinden birinden geldi:

"Eşim Uzman Çavuş Mustafa Yılmaz , Erzincan 59.Topcu Eğitim Tugayı'nda komutan şöförü olarak görev yapmaktaydı. 15 Temmuz günü, komutanı tarafından "terör saldırısı var" diye birliğe çağırıldı ve haber merkezine mesaj almak üzere gönderildi. Saat 23.00 gibi olayları öğrenince, derhal silahını bırakıp, o günü sabaha kadar kışlasında televizyon izlemekle geçirdi. Zaten, o gün Erzincan ilinde kışla dışına tek bir asker dahi çıkmadı. Mahkemede, delil olarak o gecenin kamera kayıtlarının izlenilmesini istedik ama izlenmedi. Eşim darbeci olan edildi ve müebbet hapis cezası aldı. İstinaf Mahkemesi, iki atır gerekçe ile cezayı onadı.

Doğu Anadolu Bölgesi'nde, eşimin birliğiyle aynı düzeyde olan Erzurum 109. Topçu Alayı davası var. Aynı hareketleri yapan Alay komutanı şöförü, tanık olarak dinlendi ve aynı kışlada görev yapan personelin çoğu tutuklandı özellikle birlik komutanları… Tek ceza alan Alay komutanı o da 13 yıl 4 ay ceza aldı.

Sonuç olarak o gece aynı hareketleri yapan iki birlikten biri tamamen ilk derece mahkeme tarafından beraat edilirken eşim ve komutanları toplam 13 kişi müebbet hapis cezası aldı. Vicdanlara sesleniyorum adalet mi bu?"

Kim suçlu kim değil orasını ben bilmem. Bildiğim, hukuk devletlerinde, suç isnatları, o suçlama karşısındaki konumları birebir aynı durumdaki kişiler hakkında verilen hükümlerin de aynı olmasının gerekliliğidir.

Yazarın Diğer Yazıları