Erdoğan’ın kefeni!
Erdoğan en son İzmir konuşmasında, yine Menderes’in idamına gönderme yaptı ve kefen giyerek siyasete atıldığını bilmem kaçıncı kez tekrarlayarak meydandakileri coşturdu!
Biz de Erdoğan’ın giydiği nasıl bir kefen diye merak ettik. Aradık taradık, internet ortamında yalnızca 2003 yılına ait ‘kefenlerine’ rastlayabildik. O tarihteki Sabah gazetesinin haberine göre bakınız Sayın Erdoğan’ın giydiği ‘kefen’ nasıl bir ‘kefen’!
* Erdoğan Ramsey markasından ve 21 yıllık terzisi Mehmet Amca’dan vazgeçmese de, kreasyonuna Daniel Hacter ve Sarar’ı da eklemiş bulunuyor.
* Gerçi kefen beyaz olur amma Erdoğan koyu rengi tercih ediyor. Kumaşlardaki çizgi hatlarının belirgin olması da tercihleri arasında.
* Kaşmir ceket, palto, kaşmir mont ve daha bir sürü kadife, muhtelif renklerde spor ceketler, pantolonlar..
* Altınyıldız, Yünsa, İngiliz ve İtalyan marka kumaşlar ve bu kumaşlarla uyumlu yerli-yabancı marka kravatlar Erdoğan’ın giydiği şeyler. Bunlar “kefen”se, bir diyeceğimiz yok.
* Bu listeye kemer ve ayakkabılar dâhil değil.
Bu “Kefen edebiyatı” Menderes’in idamından oy devşirmek değildir de nedir?
İnanın böyle demeyeceğiz amma, Sayın Erdoğan bir yandan “kefen”den bahsediyor, diğer yandan toplumun en az yüzde 50’sini düşman olarak görüyor. Polisleri kapıları kırıyor, mahkeme kararları olmadan insanları alıyor, hırpalıyor. “Kefen giyen” böyle mi yapar?
Biz gerçekten kefen giyen Alparslan’ın 1071’de nesi var nesi yoksa geride bıraktığını ve herkesle helalleştiğini biliyoruz. Arafat’ı mahşer yerinin yeryüzündeki benzeri olarak kabul eden Hüccac da ihramı kefen olarak görür ve oraya giderken herkesle helalleşir; Erdoğan’ın yaptığı gibi önüne gelenin hatırını yıkmaz; suç ve kusur kendinde olsa bile özür diler, helalleşir, ihramını yani “kefenini” öyle giyer...
Sonra, “kefen giyen” bir insanın bunca servet sahibi olması, sayısız villalar, arsalar, dünyanın en zengin Başbakanı unvanını alması ve bütün bunlarla yetinmeyip daha da, daha da dercesine, mal-mülk peşinde koşması, rüşvet ve yolsuzluk yapan çevresini adaletten kaçırmak için her yolu denemesi, izaha muhtaç değil midir?
Siz hem bunları yapacaksınız hem “Kefen giydim de geldim” diyeceksiniz. Bu sizin o tür işlerin örtülmesi için kefeni bile kılıf olarak kullandığınız sonucunu çıkarmaz mı?
Gelelim Menderes’in “kefeni”ne. Bir kere Menderes yola “Kefen giyerek” çıkmadı. O, bir CHP’li idi. Atatürk’ün daveti ile CHP’den milletvekili olmuştu. Tam 1931’den 1945’e kadar. Hem Menderes deyip hem CHP’ye yüklenmek aynı zamanda Menderes’in 14 yıllık CHP’liliğine de yüklenmektir. Eğer 1945 yılında İnönü üretim araçlarını devletleştirmek istemeseydi, yani büyük çiftlik sahibi olan Menderes ve benzerlerinin üretim araçlarına el koymaya kalkışmasaydı Menderes CHP’li olarak son nefesini verecekti.
Ayrıca...
Menderes ve çocukları asla devlet kesesinden zengin olmadılar, siyasete çarıkla girip dolar ve euro milyarderi haline gelmediler, evlerinde para kasaları, ayakkabı kutularında servet çıkmadı. Adam gibi geldiler, gadre uğradılar, idam edildiler.
Velhasıl Menderes’in ne Erdoğan’la ne de AKP ile uzaktan yakından benzerliği var...
Ve Menderes’in çocuklarının devletle ilişkileri ile Erdoğan’ın çocuklarının devletle ilişkiler arasında hiçbir benzerlikleri yok..
Böyle olunca da tabii ki rahmetlinin kefeni ile Erdoğan’ın “giydim” dediği kefen arasında doğu ile batı kadar bir uzaklık var...
Acı olan, pek çok konuda mahcup duruma düşenlerin, imalarla da olsa, başkasına ait kefenden bile medet ummak zorunda kalması...