Erdoğan’ın karşı devrim itirafı!

Recep Tayip Erdoğan, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken kullandığı Dolmabahçe Sarayı’nda, Atatürk’ün kurduğu devletin paradigmasını değiştirmekte olduklarını itiraf etti.
“Sessiz devrim” olarak adlandırılan önemli reformlar yaptıklarını öne süren Erdoğan, Türkiye’nin her alanda büyük bir değişim ve dönüşüm yaşadığını söyledi.
Biz de zaten aynı şeyi söylüyorduk! Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini bir karşı devrimle yıkmaya çalıştığını belirtiyorduk.
Erdoğan, “Statükoyu sürdürmek, mümkün değildir Son dönemde devlet yönetiminde ciddi bir paradigma değişikliği yaşıyoruz. Anlayışların, politikaların, uygulamaların bir bir değiştiğine şahit oluyoruz” dedi.
Erdoğan, çarpık millet anlayışını bir defa daha sergiledi ve “Evet, topyekûn, tek millet olarak, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arabı, Romanı, Alevisi, Sünnisi, Müslümanı, Hristiyanı ve Yahudisi ile hep birlikte tarihten asla silinmeyecek hikayeleri birlikte yazdık” cümlesini kullandı. Oysa, Türkiye’nin paradigması, bütün bu unsurların hepsinin Türk Milleti’ni meydana getirdiği kabulüdür!
Erdoğan, bu sözlerle Anayasa’nın başlangıç ilkelerini ve ilk maddelerini kabul etmediğini sergilemektedir.
***
“Paradigma” ve “Paradigma değişimi”, Vikipedi sözlüğünde şöyle tanımlanıyor:
“Paradigma, kısaca herhangi bir alanda yerleşik yazılı ve yazılı olmayan tüm kurallar ve uygulamaların bütününe verilen bir isimdir. Paradigma bir başka deyişle bir modelin, bir bakış açısının, kavrayış ve anlayışın adıdır. Bir paradigma, uzun süren deneyimler ve başarısı ispatlanmış süreçleri içerisinde barındırabilir. Bu, söz konusu paradigmanın her zaman başarılı olacağı anlamına gelmez. Yeni bir paradigma eskisini geçersiz kılacak şekilde tüm kalıpları yıkarak kendi kurallarını koyduğunda artık eskisi için başarılı olabilecek bir zemin kalmamıştır.”
Türkiye’nin kurucu paradigmasının iflas ettiğini yazan Fikret Başkaya ise bu kitaptan dolayı yargılanmış ve hapis yatmıştır. Kitapta “Türkiye iki yüzyılı aşkın bir zamandan beri batı gibi olmak için onu taklit ediyor. Küçük bir azınlığın refahı pahasına, giderek insanlığın varoluş koşullarını ortadan kaldıran burjuva uygarlığının ayrıcalıklı ülkelerine benzemek istiyor. Öyle bir burjuva uygarlığı ki sahiplerinin çıkarına olarak sermayenin genişletilmiş yeniden üretimini sağlıyor da bir bütün olarak toplumun basit yeniden üretimini sağlayamıyor” gibi doğru önermeler bulunsa da cumhuriyetin milletleşme sürecine karşı çıkılmakta, bu da Türk hukuk sistemi tarafından “bölücülük” olarak kabul edilmektedir
***
“Kurtuluş savaşı antiemperyalist bir savaş değildi” gibi ifadelerin yer aldığı kitaba göre bütün tarih, resmi tarihin ortaya koyduğu hayallerden ibarettir.
Başkaya, Türkiye’nin emperyalizme bağımlı bir ülke olduğunu, 1940’lardan sonra yeni-sömürgeciliğin alanı haline geldiğini ifade etmektedir. Fakat bir çözüm önerememektedir.
Erdoğan’ın ise emperyalizm ile en küçük bir derdi yoktur. Aksine o, 22 İslam ülkesinin haritasını değiştirmek için hazırlandığı, ABD Dışişleri Bakanı tarafından resmen açıklanan ve bu arada Türkiye’yi de parçalayacak haritaları olan Büyük Ortadoğu projesinin, yani içinde yaşadığımız dönemin emperyalist paradigmasının eş başkanıdır.
Dolayısıyla Erdoğan’ın bütün derdi Atatürk Cumhuriyeti iledir. Bu kadar pervasız hareket ettiğine göre devletin Amerikancı kadrolarının, “Kemalizmi emperyalizme uyarlamak” planını uygulamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları