Erdoğan’ın engizisyon mahkemeleri
“Yandaş yargı oluşturmak engizisyon mahkemelerini kurmak demektir.”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Yargının siyasallaşması doğru değil. İnsanlık tarihi, siyasallaşmış yargının bedelini çok ağır ödemiştir. Türkiye’de ele geçirmedikleri bir yargı kalmıştı, onu da ele geçirmek istiyorlar. Eskiden engizisyon mahkemeleri vardı. İktidarın emrinde çalışırdı. Şimdi aynı mahkemeleri kurmak istiyorlar. ‘Benim yargıcım, benim savcım olsun’istiyorlar. Bu oylama, 12 Eylül Anayasası’nın değiştirilmesi oylaması değil. Yargının siyasallaşması herkesi rahatsız eder. İleride iktidar da bundan zarar görür. Adalete olan güven kalmaz. Bunun için ‘hayır’ oyu vermenizi istiyoruz” diyor.
AKP adaletinin nasıl çalıştığına güncel bir örnek:
CHP Şehitkâmil ve Büyükşehir Belediye Meclis üyesi Hurşit Yıldırım, bir yardımsever tarafından sağlık ocağı yapılması için bağışlanan arsanın önce takas edildiğini, ardından da imar değişikliğiyle özel sağlık tesisi alanına çevrilerek AKP’li İl Genel Meclis üyesi Menderes Karaduman’a satıldığını iddia etti.
* * *
Erdoğan ise “Şimdi ben YARSAV üyesi olan yargı mensuplarına nasıl güveneceğim, nasıl güvenebilirim? Çünkü açık, net kalkıp da iktidarı eleştiriyorsa hakaretler ediyorsa ben böyle bir yargı mensubuna nasıl güvenebilirim” diyor.
İyi ama Erdoğan Anayasa değişikliğini kendine bağlı bir yargı oluşturmak için yapıyor. YARSAV mensupları da bunu gördüğü, kendi varlığına, yargıya ve kuvvetler ayrılığı ilkesine karşı bir tehdit algıladığı için iktidarı eleştiriyor.
Üstelik mevcut uygulamalara bakıldığında Kılıçdaroğlu’nun engizisyon endişesine hak vermemek mümkün değil.
Bazı yargı mensuplarının iktidarla yapılan pazarlıklar sonucunda karar verdiği artık bir söylenti olmaktan çıktı. Duruşmalarda dile getirilir oldu. Kimse “hayır bu doğru değildir” diyemiyor!
Kılıçdaroğlu itiraz ediyor sadece:
“YAŞ’ta bu yıl önemli bir şey oldu. Yargı devreye konuldu. Sayın Başbakan itirazını direkt değil yargı aracılığıyla yaptı. Palas pandıras kararlar alındı, yakalama, tutuklama kararları çıkarıldı, Sayın Başbakanın istemediği kişiler bir şekliyle devre dışı bırakıldı. Bu süreçte Sayın Başbakanla en yakın çalışan hep Adalet Bakanı oldu. Hatay’dan acele çağrıldı. Her toplantıdan sonra Adalet Bakanı’yla özel görüşme yapıldı ve ondan sonra kararlar düzeltildi, sonra farklı bir şey oldu. Yani olaya yargıç değil, adama göre yargıç, adama göre savcı dönemi başladı. Sorun da buradan çıkıyor zaten. Yargı zaten darbe almış durumda. Ergenekon olayı zaten siyasallaşmış durumda. Yani bir Başbakanın ben bu davanın savcısıyım dediği andan itibaren siz orayı sıradan normal bir mahkeme kabul edebilir misiniz? Daha ortada mahkeme kararı yok. Sayın Başbakan herkesi çete olarak suçluyor. Bir sefer hukuk devletine inanmıyor Sayın Başbakan. Fiilen gözaltına alınanları, tutuklananları hepsini çete olarak adlandırdı. Peki yarın bunlar beraat etse ne olacak? O zaman çete kim?”
* * *
Diğer taraftan Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, referandum süreci boyunca vaazlarda hiçbir şekilde siyaset yapılmamasını, iç ve dış politika konularına girilmemesini, ima yoluyla da olsa herhangi bir siyasi parti, kişi ve zümrenin lehine ve aleyhine olabilecek konuşmalardan, yanlış anlama ve yorumlara sebep olacak davranışlardan sakınılmasını istemek zorunda kaldı. Çünkü camiler de siyasetin aracı haline getirildi. Bunu görmemek mümkün değil.