Erdoğan'ın dili mi sürçtü?..

"ABD hatırası" fotoğraf karelerinin magazin yorumlarının dışına çıkalım.

ABD seyahatinin öncesinde yapılan efelenmelerin yerinde yeller estiğini gördük. Bahse konu noktalama işaretlerinin hepsini ayağı ile ezdi Trump. Bizlere de kapı önü karşılama ve ağırlama pışpışlarının geyiğini yapmak, buradan büyük zafer destanları yazmak kaldı!.. Bundan sonra da "göbeği kim, nasıl, kesecek" sorusuna cevap arayacağız herhalde. ABD'nin noktayı koyduğu belli. Hem de ne nokta!.. Biz gazetecilere, görüşmenin perde arkasını araştırma zahmetini bile bırakmadılar.

"Tarihi zirvenin" gerçek görülmesi sonucuna geçmeden önce bir kavramın tanımını hatırlatmam gerekir;

Angajman kuralları: Geniş anlamda diplomaside tarafların ilişkilerini yürütürken kullandıkları prosedürleri ifade eder. Askeri anlamda ise bir ülkenin başka bir ülkenin hava sahasını ihlal etme veya ülke topraklarında oluşacak bir tehdide karşı yapılacak askeri tepkinin şartlarıdır. Yani, ülkeler, devletler ve ordular arasıdır.

Şimdi, dönelim, R. Erdoğan'ın Trump görüşmesinden sonra Türkiye'ye dönmeden kabin ekibi gazetecilere yaptığı değerlendirmelerden gazete manşetlerine taşınan başlığa ve içeriğe. Hürriyet gazetesinden aynen alıntılıyorum:

"Erdoğan net mesaj verdi:

YPG'den saldırı olursa hiç kimseye sormadan angajmanı uygularız.

Kendilerine açıkça şunu da açıkça ifade ettik: YPG ve PYD'den Türkiye'ye olabilecek herhangi bir saldırı olursa hiç kimseye sormadan angajman kurallarını uygularız. Bunu da açıkça söyledik."

Dehşete düşüren bu ifadeleri diğer yandaş medya sayfalarında da karşılaştırdım. Noktası virgülüne(!) aynıydı.

Türkiye Cumhurbaşkanı, kullandığı ifadelerle, bir terör örgütünü devlet ve ordu yerine koyuyordu. İki ülke diplomatlarının kayda geçirdiği bu görüşme ve konuşmalarda kullanılan ifadelerin Türkiye'ye ilerdeki faturasını hesaplayan olmadı mı?.. Acaba R. Erdoğan'ın dili mi sürçtü?.. Erdoğan, Trump'a bu sözleri sarf ederken diplomasi veya saraydan neden kimse müdahale etmedi?.. Bu sehven yapılmış bir hata olabilir mi?..

Topraklarınız, devlet ve millet bekanıza karşı bir tehdit algılamanız söz konusu ise kanlı bir terör örgütüne karşı angajman kurallarını işletmek neyin nesi?.. BM kararları ve uluslararası hukuk kurallarının size tanıdığı haklar ve oralardan kaynaklanan yetkiler yeterli değil mi?..

Yoksa!.. Kuzey Irak'ta sözde Kürt devletinin kabulünün yaşandığı süreçte olduğu gibi bu bir alıştırma çalışması mı?.. Kırmızı çizgilere bir bay bay daha mı?.. Bu söylemlerin ardından bir süre sonra Suriye'nin kuzeyinde oluşan sözde Kürt devletine de şapka mı çıkaracağız?..

Beyaz Saray'daki öğle yemeğinde kim kimin karşısına nasıl, hangi kıyafetle oturmuş?.. Gülücüklerin manası neymiş miş?.. Bırakın bu dalgaları da!.. PKK/YPG terör örgütüne karşı angajman kuralları ne manaya geliyor?.. Buna bir cevap verin!.. Unutmadan; kabin ekibi gazetecileri, öğle yemeğinin ikramlarını hâlâ yazmadınız. Ne olur atlamayın. Bizleri merakta bırakmayın!..

***

Araya yıldız koydum ama konu bütünlüğü içinde devam edelim. Bu hafta sonu Ankara'da çok önemli 2 kongre var. İlki Cumartesi günü HDP'nin, ikincisi Pazar günü AKP'nin. Yeni ,"çözüm süreci"nin nasıl hortlayacağının işaret fişeklerini uzun süredir kaleme alıyorum. "Yumuşama" kamuflajı ile HDP kongresinden bir manifesto yayınlanmasının hazırlıkları yapılıyor. Sonra, Pazar günü AKP Genel Başkanlığı koltuğuna tekrar oturacak R. Erdoğan'ın yapacağı konuşmanın satır aralarına çok dikkat etmenizi öneririm. Kulislerden kulağıma gelen bilgilere göre, HDP içinde bir ekip tekrar İmralı'ya gidip bebek katili Öcalan ile görüşmek için iktidar ile pazarlık yürütüyor. İktidar, istedikleri yapılırsa, yerine getirilirse, ziyaretin -gizli kalması şartıyla- gerçekleşebileceğini söylüyor. HDP'de çok derin kavga var...

AKP ise eski çözüm süreçcilerinin isyanı ile çalkalanıyor. Hafta içinde eski "çözüm süreci" başı AKP'li Beşir Atalay'ın Meclis kulisinde bir arkadaşı ile dertleşirken sarf ettiği sözleri duydum. Şöyle ifade edildi:

"MHP ile bu kadar yakınlaşmak doğru değil. Kaldı ki yaptıkları siyaset güven vermiyor. Onlarla yakın olalım derken başka kesimleri küstürüyoruz. Dengeler iyi korunmalı. Bir de yeni dönemde iyi bir şey olması için bana somut bir şey söyler misiniz? Yok. Bu gidiş hiç iyiye işaret değil."

Belki bugün belki yarın, kabine revizyonunda gidenleri ve gidenleri duyacaksınız. "Angajman kuralları"nı görmesem bugünkü yazımın flaşıydı. Sona kaldı... Başbakan Binali Yıldırım için AKP'de Genel Başkan Vekili koltuğu icat edildi. Bu zaten beklenen bir gelişmeydi. Esas çarpıcı gelişme ise, baskın seçimler için kolları sıvayan Erdoğan'ın referandumda büyük darbe yediği büyükşehirlerin belediye başkan adayları hazırlıkları ile ilgili. Saray'daki yakın halkanın söylediğine göre, AKP'nin İstanbul Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım. Mutabakat da sağlandı.

***

İncirlik Üssü ile birlikte gergin hali devam eden Almanya ilişkilerimizle ilgili son sıcak gelişme. İki Türk generalin Almanya'dan sığınma hakkı istemesi. Bu satırların kaleme alındığı ana kadar Almanya'dan Ankara'ya resmi bir bilgi gelmemişti. Kaynaklar, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Türkiye'ye çağrılan ve yurt dışında görevli olan 8 amiral ve generalin hâlâ firari olduğunu belirtiyor. Sığınma talebinde bulunan isimlerden birinin Almanya'da daimi görevli olan Tuğgeneral Mehmet Yalınalp diğerinin ise Yunanistan'da NATO karargahında görevli iken Almanya'ya kaçtığı tahmin edilen Tuğgeneral Numan Yediyıldız olduğu söyleniyor. Daha da ilginç olanı, 15 Temmuz'dan sonra kaybolan ve Ergenekon/Balyoz gibi kumpasların planlayıcısı olduğu iddia edilen Genelkurmay karargahında görev yapan Tuğamiral Ali Suat Ertürk'ün yurt içi ve dışında izi sürülüyor!..

Yazarın Diğer Yazıları