Erdoğan'ın ABD'ye verdiği söz
Hani ozanlar birbirine söylenecek türkünün ayağını verir ya, bu defa siyasette, ayağı Halil Şıvgın verdi. Şıvgın, Akşam gazetesinden Şenay Yıldız’a yaptığı açıklamada, “Halkın seçeceği Cumhurbaşkanı’yla Başbakan arasında çatışma olur. Çatışma yaşamamak için ’Başkanlık sistemi’ne geçmeliyiz. Bu da ABD modeli değil; Türkiye’ye has bir model olmalı” dedi.
Şıvgın, 1984 seçimlerinden sonra, Turgut Özal’a “Milletvekilliğini dar bölge yapalım, sistemi de Başkanlık sistemine geçirelim. Cumhurbaşkanı’nı halk seçsin, yüzde 50’nin üstünü alan Köşk’e çıksın” önerisinde bulunduğunu, ancak Özal’ın konuyu beklettiğini de söyledi.
***
10 Kasım törenlerine katılmamak için Endonezya’daki gezisini uzatan Tayyip Erdoğan da dönüş yolculuğunda, konuyu gündemde tutmak için
“Ben illa ABD sistemi olsun demiyorum. Öyle çalışalım ki başkanlık Türk sistemi olsun” dedi.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da aynı yönde konuştu ve “Türkiye’nin kendi özelliklerini, tarihi tecrübesini ve ihtiyaçlarını dikkate alarak kendimize özgü yapabiliriz ve bunun adı da ’Türkiye modeli başkanlık sistemi’olur” dedi.
Bozdağ, kamuoyunu kazanmak için de “Biz üniter yapıyı bozmadan başkanlık sistemine geçmeyi öneriyoruz” diye konuştu. Hatta Bozdağ, sanki Türkiye başkanlık sistemine mecburmuş gibi sözler de sarf etti ve “İnanıyorum ki Türkiye mutlaka bir gün başkanlık sistemine geçecektir. 10 sene sonra, 20 sene sonra bu sisteme geçeceğimize, gelin vaktinde geçelim, gecikmeden geçelim” diye konuştu.
***
Bu arada, 29 bölgeli bir devlet yapısı oluşturan Büyükşehir yasa tasarısı için Meclis’te mücadele sürüyor. Tayyip Erdoğan, Trabzon’da “Biliyorsunuz şu anda Meclis’te Trabzon’un da içinde olduğu Büyükşehir Yasası tartışılıyor. Bundan kimlerin, ne için rahatsız olduğunu herhalde anlıyorsunuz. Çünkü bunlar bu ülkenin büyümesini istemiyorlar. Bu ülkenin küçülmesini istiyorlar. Biz bu işi de başaracağız ve Parlamento’nun içinde kavga gürültüye pabuç bırakmayacağız. Çünkü hak haklınındır, verilmezse alınır. Ve inşallah hakkı da sahipleri alacaktır. Bu hakkın da yegane sahibi bu aziz millettir. Hiç endişeniz olmasın. Hayırlısıyla birkaç gün içinde onu da yoluna koyacağız” dedi.
Erdoğan, kendisi için istediği bir sistemi, milletin hakkı gibi gösterirken bir taraftan da karşı çıkanları ülkenin küçülmesini istemekle suçluyor. Oysa Büyükşehirler yasası ile ülkeyi 29 özerk parçaya ayırmaya çalışan kendisi..
***
Erdoğan, ülkeyi parçalara ayırmayı çok istediği için mi yapıyor? Hayır, AKP’nin kuruluşu sırasında Erdoğan’ın ABD tarafından desteklenmesinin birinci şartı, yerel yönetimlere özerklik vermesidir.
Bir defa daha hatırlatayım..
2 Temmuz 2001’de bir lobi şirketi vasıtasıyla AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a Amerika’dan iletilen CFR kaynaklı memorandumda “Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu istemektedir” deniliyordu. Erdoğan, tamamı üç buçuk sayfa olan bu belgeyi AKP’nin programı haline getirmiştir.
İşte Erdoğan, verdiği sözü tutuyor ve Büyükşehirler adı altında ülkede özerk bölgeler oluşturuyor. PKK’nın da son talebi budur.
***
2001 yılının Ağustos ayında “Veneto’dan Batı Karadeniz’e bisiklet gezisi” organizasyonunda katılımcılara verilen haritada Türkiye, Roma dönemine göre eyaletlere ayrılmıştı.
Paflagonia projesinde şöyle deniliyordu:
“Amacı ulusal devletlerin iç federasyonu (devletler federasyonu) şeklini gerçekleştirmek olan, politik şekilli, Avrupa karakterli bir fenomen geliştiriliyor. Globalizeleşme ve kimliği arama çalışmaları aynı paralelde seyreden iki muhakemeyi birleştiriyor. Orijinin bulunması, kişinin bölgeler ve devletler üstü bir kimlik kazanması olarak yorumlanıyor ve temelinde kişinin, birçok ülkenin yurttaşıymış gibi düşünülmesi fikrine ulaşılıyor. Sonuçta, en ideal biçimine çoklu kimlik (çok kimlilik) araştırması olarak dönüşüyor, yani tüm insanların tek, aynı büyük genetik kökten geldiği orijinde, bir çeşit uluana ve ulubaba isminde birleşiyor; Adem ve Havva; ya da Homosapiens, ya da Austrolopitecus.”
İşte, AKP’nin Atatürk’e, milli kimliğe ve milli bayramlara saldırmasının sebebi budur.