Erdoğan’dan bir itiraf daha! (24 Eylül 2011)
Günün bütün haberlerini inceledikten sonra yazı konusu olarak yine Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını seçiyorum. Çünkü, her konuşmasında eleştirilecek ifadeler var.
New York’ta düzenlenen Amerika Balkan Dernekleri Federasyonu’nun “Ortak Gelecek İçin Bir Vizyon” konulu toplantısına katılan Erdoğan, “Değişimi gören liderler, toplumlarına öncülük eder, değişime direnenler ise toplumlarını çatışma ve huzursuzluk içine çekerler. Ancak değişim rüzgârı esmeye başlamışsa bunun karşısında duramaz, eninde sonunda değişime teslim olurlar” dedi.
Yani..
Tıpkı Tayyip Erdoğan’ın teslim olduğu gibi.. Biz de buna işaret ediyorduk zaten..
***
Peki değişim dediği rüzgâr nedir?
“Arap Baharı” denilen olaylar dizisi, ABD’nin Türkiye ve Katar üzerinden hazırladığı, İslam dünyasında sözde sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmeye dayanan ayaklanmalardır. Bütün bu olaylar, ABD’nin Genişletilmiş Büyük Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin ürünü değil midir? Erdoğan da bu projenin eş başkanı değil midir?
Elbette bu projenin yansımalarına “değişim rüzgârı” diyecektir. Fakat neyin değiştiğini herkes görüyor! İslam dünyası kaybediyor, Hıristo-Yahudi dünyası kazanıyor!
Bu değişime direnmek de çatışma ve huzursuzluk getirebilir. Tıpkı Suriye’ye getirdiği gibi!
Peki Türkiye direnmiyor da ne oluyor?
Türkiye’nin kalbinde bombalar patlıyor. Her gün asker, polis ve koruculardan şehitler veriyoruz. Terör örgütü Siirt’te olduğu gibi savunmasız kadınlara bile saldırıyor, otomatik silahlarla taradıktan sonra arabalarına el bombası atıyor.. Kısacası, Türkiye’de de çatışma var, huzursuzluk var!
***
Erdoğan, “Günümüz dünyası sosyal ve siyasi açıdan çeşitli dönüşümler geçirmektedir. Bir yandan ’Soğuk savaş’ın izleri ortadan kalkarken, bir yandan yeni dengeler oluşmakta ve dünya yeniden şekillenmektedir. Şüphesiz ki ancak değişimi ıskalamayan toplumlar yeni uluslararası sistemin inşasında söz sahibi olacaklardır, tarih boyunca da böyle olmuştur. Değişimler yapısı itibarıyla bir takım sıkıntıları da beraberinde getirir. Riskleri ve fırsatları aynı ölçüdedir. Değişimi öngöremeyenler için her yenilik bir risk, değişimi öngörüp politikalarını ona göre belirleyenler için ise bir fırsattır. Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler bu çerçevede değerlendirildiği takdirde daha bir anlam kazanacaktır” diyor..
Bazen diyorum ki “Acaba ben mi yanılıyorum?”
Sonra değişen Yugoslavya, Bosna’daki katliam ve tecavüzler, değişen Afganistan, Guantanamo, değişen Irak, 1.5 milyon Müslüman cesedi ve tecavüz edilmiş yüz binlerce Müslüman kadın geliyor aklıma..
Erdoğan, “İşte Kuzey Afrika’daki, Orta Doğu’daki gelişmeleri görüyorsunuz. Artık otokratik sistemler çöküyor. Artık demokratik hak ve özgürlüklerin, halkın egemen olduğu sistemler geliyor” diyerek Kuzey Afrika ve Suriye’deki olayları bir değişim olarak görmemizi istiyor.
Üstelik Balkan ülkelerinin temsilcilerinin yüzüne karşı, “Dünyanın eşsiz güzellikteki bu coğrafyası, kargaşa, etnik çatışma ve savaşlardan fazlasıyla nasibini almış, büyük bedel ödemiştir. Önümüzdeki yüzyıl parçalanma değil, bütünleşme yüzyılı olacaktır, olmalıdır. Bu bütünleşmeyi sağlayacak kültürel, sosyal ve entelektüel tüm çabaların desteklenmesini hayati derecede önemli görüyoruz” diyor.
Yahu Balkan ülkeleri bütünleşmişti zaten.. Sivil toplum kuruluşları diye istihbarat kuruluşları sayesinde Balkanları parçaladılar. Şimdi araya kan girmiş, neyi bütünleştiriyorsunuz?
Erdoğan ona da çözüm bulmuş, “Geçmişin kötü hatıralarını sürekli gündeme getirmek uygun bir yol değildir. Zira barış ve huzura ermek için yaşanmış kötü hatıraları muhayyilede canlandırmamayı gerektirir” diyor, özetle “unutun” diyor.. Türkiye, Osmanlı çökerken böyle acılar yaşamadı mı? Buna rağmen, Türkiye değişime direnmedi mi? Batılıların kendileri için öngördüğü sistemi Türkiye kendisi için var etmedi mi?